SEVGILI DOSTLAR,
BUGUN ITIBAREN BU SITE KAPATIYORUM. ARTIK BENI TAKIP ETMEK ICIN
http://sahinlerfanclub.blogspot.com/
BU SITE ULASABILIRSINIZ.
BILGILERINIZE....
7 Kasım 2007 Çarşamba
20 Ekim 2007 Cumartesi
'Fast food' deniz suyu kadar tuzlu!
Dünyanın en büyük 4 'fast food' restoranındaki yiyeceklerin çoğunun, 'neredeyse deniz kadar tuzlu olduğu' öne sürüldü
DIŞ HABERLER SERVİSİİ
ngiltere'deki "Consensus Action on Salt and Health" (CASH-Tuz ve sağlık konusunda mutabakat hareketi) inisiyatifi tarafından yapılan ve dün yayımlanan araştırmada, Pizza Hut, Kentucky Fried Chicken (KFC), McDonald's ve Burger King'in yemeklerinde aşırı tuz kullandığı kaydedildi. Söz konusu 4 restoranda satılan 346 yiyecek ve içeceğin incelendiği araştırmada, "en sorumsuz davranan" restoranın Pizza Hut olduğu ve buradaki bir öğünlük yiyeceğin içerdiği tuz miktarının, yetişkinler için tavsiye edilen günlük tuz miktarını 2 kattan fazla aştığı belirtildi. Yetişkinlerin günde 6 gramdan, 6 yaşından küçüklerin ise 3 gramdan fazla tuz almamasını öneren uzmanlar, bu firmaların yemeklerinde aşırı tuz kullanmalarını, özellikle küçük çocukları cezbederek satışlarını artırma isteklerine bağladı. Tuzun ciddi anlamda bağımlılık yaratan bir madde olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "aşırı tuzlu yiyeceklerin dildeki tuz tadını algılayan reseptörlerin çalışmasını engellediğini ve böylece tuzlu yiyeceklere olan isteği artırdığını" belirtti. Uzmanlar özellikle çocuklukta alınan yüksek seviyede tuzun, ilerleyen yaşlarda tansiyon ve kalp krizi riskini önemli ölçüde artırdığını hatırlattı.
DIŞ HABERLER SERVİSİİ
ngiltere'deki "Consensus Action on Salt and Health" (CASH-Tuz ve sağlık konusunda mutabakat hareketi) inisiyatifi tarafından yapılan ve dün yayımlanan araştırmada, Pizza Hut, Kentucky Fried Chicken (KFC), McDonald's ve Burger King'in yemeklerinde aşırı tuz kullandığı kaydedildi. Söz konusu 4 restoranda satılan 346 yiyecek ve içeceğin incelendiği araştırmada, "en sorumsuz davranan" restoranın Pizza Hut olduğu ve buradaki bir öğünlük yiyeceğin içerdiği tuz miktarının, yetişkinler için tavsiye edilen günlük tuz miktarını 2 kattan fazla aştığı belirtildi. Yetişkinlerin günde 6 gramdan, 6 yaşından küçüklerin ise 3 gramdan fazla tuz almamasını öneren uzmanlar, bu firmaların yemeklerinde aşırı tuz kullanmalarını, özellikle küçük çocukları cezbederek satışlarını artırma isteklerine bağladı. Tuzun ciddi anlamda bağımlılık yaratan bir madde olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "aşırı tuzlu yiyeceklerin dildeki tuz tadını algılayan reseptörlerin çalışmasını engellediğini ve böylece tuzlu yiyeceklere olan isteği artırdığını" belirtti. Uzmanlar özellikle çocuklukta alınan yüksek seviyede tuzun, ilerleyen yaşlarda tansiyon ve kalp krizi riskini önemli ölçüde artırdığını hatırlattı.
11 Ekim 2007 Perşembe
26 Eylül 2007 Çarşamba
Dolarda kim kaybetti, kim kazandı?
Yabancı yatırımcılar
Son yıllarda sadece Türkiye'de değil, neredeyse tüm gelişmekte olan ülke piyasalarında önemli kazanç fırsatları oluşuyor. Risk almayı seven yabancı yatırımcılar, dışarıdan getirdikleri doları içeride bozdurup önce yerel para birimlerine çeviriyor, arkasından ülkenin borsasına yatırıyor veya devlet tahvili alıyor. Parasını belirli bir süre bu yatırım araçlarında tutan yatırımcı bozdurduktan sonra tekrar gidip dolar alıyor ve ülkesinin yolunu tutuyor. Böylece hem ülkedeki borsa veya faizin getirisinden yararlanıyor hem de düşen kurla birlikte dolardan da kar yazıyor. Nasıl mı? Örnekle anlatalım...
Yılbaşında Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen bir yabancı yatırımcı 100 bin dolar getirip içeride bu parayı Türk lirasına çevirdi. O sırada kur 1.4155 seviyesindeydi ve yatırımcı 141.5 bin YTL'yi hesabına geçirip borsadan hisse aldı. Borsada endeks aynı dönemde 39 bin seviyesindeydi. Aradan dokuz aya yakın geçti ve yatırımcı dün itibariyle borsadaki hisselerini bozdurup Türkiye'den çıkma kararı aldı. Endeks dün 53 bin 561 puana yükselmişti ve yatırımcını parası aradan geçen dönemde YTL bazında 193.7 YTL'ye yükseldi. Bu parayı dünkü 1.2265'den dolara çevirdiğinde de eline tam 157.8 bin dolar geçti. Yani yatırımcı dolar bazında tam yüzde 57.8 kar elde etmiş oldu.
İTHALATÇILAR
Doların düşmesi ile birlikte dışarıdan mal getirip içeride YTL ile satanlar da önemli oranda gelir elde etti. Bir yandan maliyetleri devamlı düşerken, diğer yandan gelirleri sabit kaldı, hatta birçok üründe enflasyonla birlikte fiyatlar da arttı. Böylece genel hatlarıyla kar marjları yükselmiş oldu.
DOLAR KREDİSİ ÖDEYENLER
Yeni dönemin en çok kazananlarından biri de riske girip dolar kredisi kullananlar oldu. Her ne kadar önceki dönemlerde yaşanan krizlerden dolayı eli yanan tüketiciler çoğunlukla YTL bazlı kredileri tercih etse de bu kez mekanizma tersine işledi. Dolar kredisi alanlar hem YTL faizinin üçte biri oranında faizle kredi kullandı, hem de düşen dolardan dolayı aylık ödemeleri her geçen gün azaldı. Özelikle konut kredisi alanlar neredeyse bedava finansman maliyeti ile ev sahibi oldular.
İNŞAATÇILAR VE KONUT SEKTÖRÜ
Düşen dolar ile birlikte enflasyon ve faizler üzerindeki zincirleme etki, konut sektörünü adeta patlattı. Faiz oranlarının düşmesi ve vadelerinin uzaması ertelenmiş talep ile birleşince tam bir konut çılgınlığı yaşandı. Maketler üzerinden konutlar satıldı, insanlar konut alabilmek için uzun kuyruklar oluşturdu. Böyle inşaat firmaları ve müteahhitler özellikle son 3-4 yılda daha önce hiç olmadığı kadar iyi iş yaptı.
YTL'YE YATIRIM YAPANLAR
Bu dönemin en çok kazananlarından biri de faiz yatırımcısı oldu. Elindeki parayı bankada mevduat, repo veya Hazine bonosu olarak değerlendirip dolara hiç dokunmayanlar, enflasyonun iki katı kadar faiz geliri elde etti.
YURTDIŞI TUR OPERATÖRLERİ
Dolardaki düşüş ile birlikte yurtdışına gitmek çok daha ucuz hale geldi. Turların ve uçak biletlerinin dolar bazlı fiyatları değişmezken, YTL önünde giderek erimesi yurtdışı turları cazip hale getirdi. Birçok yurtdışı turunun fiyatı içeriye göre daha ucuz hale gilirken, bu durum müşteri taleplerine de yansıdı. Turizmciler, yurtdışına giden müşteri sayısında hızlı bir artış olduğunu belirtiyor.
ABD'Lİ İHRACATÇILAR
Doların euro karşısındaki değer kaybı ise en çok ABD'li ihracatçılara yaradı. Dolar bazında malların ucuzlaması ABD'de üretilen mamullerin fiyat cazibesini artırıyor. Bu durumun ABD'nin cari açığına da olumlu yansıması bekleniyor.
DOLAR KİMİ VURDU?
Elinde dolar olanlar
Elbette ilk sırada elinde dolar olanlar var. Yıllardır dolar tutmaya ve dolara yatırım yapmaya alışmış olan yatırımcılar bu kez büyük bir hüsrana uğradı. Her ne kadar ağustos ayındaki yükselişle birlikte Türk halkı elindeki doların bir miktarını bozdursa da halen bankalarda önemli bir miktarda dolar portföyü tutuluyor. Özellikle 2003 yılı başlarında ve 2006 ortalarında 1.70'li seviyelerden dolar alanlar çok ciddi zarar yazdılar. Sadece dolardaki düşüş değil aynı zamanda faizdeki getiriyi de göz önüne alırsak dolar tutmanın maliyeti çok yüksek oldu.
Dolar ile maaş alanlar
Türkiye'de bir dönem dolarla maaş almak önemli bir statü sembolü idi. yabancı şirketlerin üst düzey çalışanlarına verdikleri dolar bazlı maaşlar, bu şirketleri cazibe merkez haline getiriyordu. Özellikle de devalüasyon dönemlerine denk geldiğinde, çalışanların maaşları bir anda zirveye çıkıyordu. Ancak son yıllarda bu trend değişti. Dolarla maaş alanların ücretleri YTL karşısında erirken, artık birçok işyerinde maaşlar YTL'ye döndü. İşe yeni başlayanlar da öncelikle YTL'yi tercih eder hale geldiler.
Evini dolarla kiraya verenler
Yine bir dönemin en gözde kazanç kapılarından biri evsahiplerinin evlerini dolarla kiraya vermeleri idi. Özellikle lüks konutlar için yapılan bu uygulama ev sahiplerine oldukça iyi paralar kazandırmıştı. Ancak yeni döneme adapte olamayan ve eski alışkanlıkları sürdüren ev sahipleri bu kez hüsrana uğradı. Dolardaki aşağı gidiş, kazançlarını önemli oranda etkiledi. Eskiden dolarla kiraya verilen evlerde herhangi bir şekilde zam oranı konuşulmaz ve işin akışı dolara bırakılırken, artık ev sahipleri özel kontratlar yapıp dolar üzerinden de zam talep etmeye başladı.
İhracatçılar
Dolardaki düşüş sürecinin en çok kaybedenlernden biri de ihracatçılar oldu. Özellikle fiyat konusunda zorluk çeken ve kar marjlarını düşüren ihracatçılar hayatta kalma savaşı veriyor. Ancak yaşanan düşüşe ve tüm zorluklara rağmen Türkiye'de ihracat rekor kırmaya devam ediyor. İhracatçılar 'bıçak kemiğe dayandı' derken, yaptıkları fedakarlıklarla ayakta kaldıklarını söylüyor.
Altın yatırımcıları
Dolardaki düşüşün vurduğu diğer bir yatırımcı tipi de altın tasarrufçuları oldu. 'Ben kağıda güvenmem, elimini altında altın olsun' diyen önemli bir miktarda geleneksel yatırımcı, dolardaki düşüş nedeniyle özellikle son dönemde yurtdışında rekorlar kıran altında beklediğini bulamadı. Altın fiyatları yurtdışında son 28 yılın zirvesine çıkmasına karşın doların düşüşü bu yükselişin içeriye yansımasını engelliyor.
Turizmciler
Girdisi YTL olup kazancı yabancı para cinsinden olan sektör son günlerde çok sıkıntılı. Turizmde ulaşılan rekor rakamlara karşın sektörün geliri aynı oranda artmadı. İçeride tüm malları YTL ile alan ve yine personele YTL üzerinden maaş ödeyen sektör, yatak ücretlerini aynı şekilde artıramadığı için yükselen maliyetleri son yıllarda sineye çekiyor. Sektörün kar marjı giderek daralıyor. Avrupalı ihracatçılar Doların euro karşısındaki değer kaybı ise en çok Avrupalı ihracatçıları etkiledi. Avrupalı politikacılar ve iş çevreleri, Avrupa Merkez Bankası'nın faiz politikası yolu ile duruma müdahale edip paritenin düşmesini sağlamasını istiyor. Pahalı euro ile ihracat yapmanın zorlukları Avrupalı şirketleri etkilerken, havacılık devi Airbus, işçi çıkartma yolu ile tasarrufa gidebileceklerini duyurdu.
Son yıllarda sadece Türkiye'de değil, neredeyse tüm gelişmekte olan ülke piyasalarında önemli kazanç fırsatları oluşuyor. Risk almayı seven yabancı yatırımcılar, dışarıdan getirdikleri doları içeride bozdurup önce yerel para birimlerine çeviriyor, arkasından ülkenin borsasına yatırıyor veya devlet tahvili alıyor. Parasını belirli bir süre bu yatırım araçlarında tutan yatırımcı bozdurduktan sonra tekrar gidip dolar alıyor ve ülkesinin yolunu tutuyor. Böylece hem ülkedeki borsa veya faizin getirisinden yararlanıyor hem de düşen kurla birlikte dolardan da kar yazıyor. Nasıl mı? Örnekle anlatalım...
Yılbaşında Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen bir yabancı yatırımcı 100 bin dolar getirip içeride bu parayı Türk lirasına çevirdi. O sırada kur 1.4155 seviyesindeydi ve yatırımcı 141.5 bin YTL'yi hesabına geçirip borsadan hisse aldı. Borsada endeks aynı dönemde 39 bin seviyesindeydi. Aradan dokuz aya yakın geçti ve yatırımcı dün itibariyle borsadaki hisselerini bozdurup Türkiye'den çıkma kararı aldı. Endeks dün 53 bin 561 puana yükselmişti ve yatırımcını parası aradan geçen dönemde YTL bazında 193.7 YTL'ye yükseldi. Bu parayı dünkü 1.2265'den dolara çevirdiğinde de eline tam 157.8 bin dolar geçti. Yani yatırımcı dolar bazında tam yüzde 57.8 kar elde etmiş oldu.
İTHALATÇILAR
Doların düşmesi ile birlikte dışarıdan mal getirip içeride YTL ile satanlar da önemli oranda gelir elde etti. Bir yandan maliyetleri devamlı düşerken, diğer yandan gelirleri sabit kaldı, hatta birçok üründe enflasyonla birlikte fiyatlar da arttı. Böylece genel hatlarıyla kar marjları yükselmiş oldu.
DOLAR KREDİSİ ÖDEYENLER
Yeni dönemin en çok kazananlarından biri de riske girip dolar kredisi kullananlar oldu. Her ne kadar önceki dönemlerde yaşanan krizlerden dolayı eli yanan tüketiciler çoğunlukla YTL bazlı kredileri tercih etse de bu kez mekanizma tersine işledi. Dolar kredisi alanlar hem YTL faizinin üçte biri oranında faizle kredi kullandı, hem de düşen dolardan dolayı aylık ödemeleri her geçen gün azaldı. Özelikle konut kredisi alanlar neredeyse bedava finansman maliyeti ile ev sahibi oldular.
İNŞAATÇILAR VE KONUT SEKTÖRÜ
Düşen dolar ile birlikte enflasyon ve faizler üzerindeki zincirleme etki, konut sektörünü adeta patlattı. Faiz oranlarının düşmesi ve vadelerinin uzaması ertelenmiş talep ile birleşince tam bir konut çılgınlığı yaşandı. Maketler üzerinden konutlar satıldı, insanlar konut alabilmek için uzun kuyruklar oluşturdu. Böyle inşaat firmaları ve müteahhitler özellikle son 3-4 yılda daha önce hiç olmadığı kadar iyi iş yaptı.
YTL'YE YATIRIM YAPANLAR
Bu dönemin en çok kazananlarından biri de faiz yatırımcısı oldu. Elindeki parayı bankada mevduat, repo veya Hazine bonosu olarak değerlendirip dolara hiç dokunmayanlar, enflasyonun iki katı kadar faiz geliri elde etti.
YURTDIŞI TUR OPERATÖRLERİ
Dolardaki düşüş ile birlikte yurtdışına gitmek çok daha ucuz hale geldi. Turların ve uçak biletlerinin dolar bazlı fiyatları değişmezken, YTL önünde giderek erimesi yurtdışı turları cazip hale getirdi. Birçok yurtdışı turunun fiyatı içeriye göre daha ucuz hale gilirken, bu durum müşteri taleplerine de yansıdı. Turizmciler, yurtdışına giden müşteri sayısında hızlı bir artış olduğunu belirtiyor.
ABD'Lİ İHRACATÇILAR
Doların euro karşısındaki değer kaybı ise en çok ABD'li ihracatçılara yaradı. Dolar bazında malların ucuzlaması ABD'de üretilen mamullerin fiyat cazibesini artırıyor. Bu durumun ABD'nin cari açığına da olumlu yansıması bekleniyor.
DOLAR KİMİ VURDU?
Elinde dolar olanlar
Elbette ilk sırada elinde dolar olanlar var. Yıllardır dolar tutmaya ve dolara yatırım yapmaya alışmış olan yatırımcılar bu kez büyük bir hüsrana uğradı. Her ne kadar ağustos ayındaki yükselişle birlikte Türk halkı elindeki doların bir miktarını bozdursa da halen bankalarda önemli bir miktarda dolar portföyü tutuluyor. Özellikle 2003 yılı başlarında ve 2006 ortalarında 1.70'li seviyelerden dolar alanlar çok ciddi zarar yazdılar. Sadece dolardaki düşüş değil aynı zamanda faizdeki getiriyi de göz önüne alırsak dolar tutmanın maliyeti çok yüksek oldu.
Dolar ile maaş alanlar
Türkiye'de bir dönem dolarla maaş almak önemli bir statü sembolü idi. yabancı şirketlerin üst düzey çalışanlarına verdikleri dolar bazlı maaşlar, bu şirketleri cazibe merkez haline getiriyordu. Özellikle de devalüasyon dönemlerine denk geldiğinde, çalışanların maaşları bir anda zirveye çıkıyordu. Ancak son yıllarda bu trend değişti. Dolarla maaş alanların ücretleri YTL karşısında erirken, artık birçok işyerinde maaşlar YTL'ye döndü. İşe yeni başlayanlar da öncelikle YTL'yi tercih eder hale geldiler.
Evini dolarla kiraya verenler
Yine bir dönemin en gözde kazanç kapılarından biri evsahiplerinin evlerini dolarla kiraya vermeleri idi. Özellikle lüks konutlar için yapılan bu uygulama ev sahiplerine oldukça iyi paralar kazandırmıştı. Ancak yeni döneme adapte olamayan ve eski alışkanlıkları sürdüren ev sahipleri bu kez hüsrana uğradı. Dolardaki aşağı gidiş, kazançlarını önemli oranda etkiledi. Eskiden dolarla kiraya verilen evlerde herhangi bir şekilde zam oranı konuşulmaz ve işin akışı dolara bırakılırken, artık ev sahipleri özel kontratlar yapıp dolar üzerinden de zam talep etmeye başladı.
İhracatçılar
Dolardaki düşüş sürecinin en çok kaybedenlernden biri de ihracatçılar oldu. Özellikle fiyat konusunda zorluk çeken ve kar marjlarını düşüren ihracatçılar hayatta kalma savaşı veriyor. Ancak yaşanan düşüşe ve tüm zorluklara rağmen Türkiye'de ihracat rekor kırmaya devam ediyor. İhracatçılar 'bıçak kemiğe dayandı' derken, yaptıkları fedakarlıklarla ayakta kaldıklarını söylüyor.
Altın yatırımcıları
Dolardaki düşüşün vurduğu diğer bir yatırımcı tipi de altın tasarrufçuları oldu. 'Ben kağıda güvenmem, elimini altında altın olsun' diyen önemli bir miktarda geleneksel yatırımcı, dolardaki düşüş nedeniyle özellikle son dönemde yurtdışında rekorlar kıran altında beklediğini bulamadı. Altın fiyatları yurtdışında son 28 yılın zirvesine çıkmasına karşın doların düşüşü bu yükselişin içeriye yansımasını engelliyor.
Turizmciler
Girdisi YTL olup kazancı yabancı para cinsinden olan sektör son günlerde çok sıkıntılı. Turizmde ulaşılan rekor rakamlara karşın sektörün geliri aynı oranda artmadı. İçeride tüm malları YTL ile alan ve yine personele YTL üzerinden maaş ödeyen sektör, yatak ücretlerini aynı şekilde artıramadığı için yükselen maliyetleri son yıllarda sineye çekiyor. Sektörün kar marjı giderek daralıyor. Avrupalı ihracatçılar Doların euro karşısındaki değer kaybı ise en çok Avrupalı ihracatçıları etkiledi. Avrupalı politikacılar ve iş çevreleri, Avrupa Merkez Bankası'nın faiz politikası yolu ile duruma müdahale edip paritenin düşmesini sağlamasını istiyor. Pahalı euro ile ihracat yapmanın zorlukları Avrupalı şirketleri etkilerken, havacılık devi Airbus, işçi çıkartma yolu ile tasarrufa gidebileceklerini duyurdu.
İş değiştirmenizi gerektiren 8 neden
Çok büyük umutlarla bir işe girdiniz. Parası iyi, sosyal hakları güzel, çalışma şartları uygun. Hem kendinizi geliştirebiliyor, hem de iyi sonuçlar alıyorsunuz.
Ancak belirli bir zaman sonra bazı değişikilikler olmaya başladığınızı farkediyorsunuz. Çalışma arkadaşlarınız, müdürleriniz, işin şekli, şirketteki konuşmalar, astlarınız, üstleriniz... Yanlış giden birşeyler olduğu muhakkak.
Fortune, iş yaşamında karşılaşılan zorluklardan yola çıkarak br işten ayrılma rehberi hazırladı ve 'hangi işaretleri gördüğünüzde işten ayrılmalısınız?' sorusuna yanıt aradı. Ortaya sekiz maddelik bir rehber çıktı...
Bu işaretleri gördüğünüz zaman hiç beklemeyin...
Ancak belirli bir zaman sonra bazı değişikilikler olmaya başladığınızı farkediyorsunuz. Çalışma arkadaşlarınız, müdürleriniz, işin şekli, şirketteki konuşmalar, astlarınız, üstleriniz... Yanlış giden birşeyler olduğu muhakkak.
Fortune, iş yaşamında karşılaşılan zorluklardan yola çıkarak br işten ayrılma rehberi hazırladı ve 'hangi işaretleri gördüğünüzde işten ayrılmalısınız?' sorusuna yanıt aradı. Ortaya sekiz maddelik bir rehber çıktı...
Bu işaretleri gördüğünüz zaman hiç beklemeyin...
6 Eylül 2007 Perşembe
Aşırı terlemeye son
Aşırı terlemeye kesin çözüm. Yarım saatlik ameliyatla bu iş kökten çözülüyor.
Kış aylarında bile yaşam standardını önemli ölçüde düşüren ve kişiyi zor durumda bırakan el, kol ve koltuk altı bölgelerindeki aşırı terleme sorunu, yarım saatlik basit bir cerrahi müdahaleyle ortadan kaldırılabiliyor.
Universal Hospital Kadıköy Göğüs Cerrahisi Kliniği’nden Op. Dr. Oryal Erdik, botoks, iontoferez gibi tedavi yöntemlerinin, el, ayak, koltuk altı, sırt ve yüz kısmındaki aşırı terleme sorununu çözmediğini, geçici süre azalttığını belirterek, bu tedavilerin kısa ve orta vadede tekrarlandığına dikkat çekti.
YARIM SAATLİK AMELİYAT
“Kapalı ameliyat teknikleri (endoskopik sempatektomi) kullanılarak kolaylıkla ve sorunsuz gerçekleştirilen operasyon 20-30 dakika sürmektedir. Ameliyattan göğüs dreni takılı olarak çıkan hasta, ertesi gün dreni alındıktan sonra taburcu edilmekte ve bundan sonra aynı gün günlük aktivitelerini rahatlıkla yapabilmektedir. Tek taraflı yapılan bu işlemin daha sonra diğer taraf için de tekrarlanması en doğru ve geçerli olanıdır.
Artık tüm dünyada geçerli olan görüş, sempatik sinir bütünlüğünü kısmen bozmaktır. Bu sinir bütünlüğünün geniş olarak bozulması, ellerde kaybolan terlemeyi vücudun başka yerlerinde yan etki olarak ortaya çıkarabilmektedir. Yapılan klinik çalışmalar da bunu doğruluyor. Sempatik sinir bütünlüğünün bozulması, geçici veya kalıcı felç, his kaybı gibi birtakım rahatsızlıklara yol açmaz.”
Op. Dr. Erdik, her cerrahi müdahalede olduğu gibi endoskopik sempatektominin de önceden, kanama, hava kaçağı gibi hesaplanamayan risklerinin, deneyimli göğüs cerrahlarının yaptığı ameliyatlarda minimuma ineceğini vurgulayarak, daha önce geçirilmiş olan akciğer hastalıklarının, cerrahi müdahalenin endoskopik yöntemle yapılmasını zorlaştırabileceğini, çok nadir de olsa ek bir cerrahi operasyonun gerekebileceğini sözlerine ekledi.
2 Eylül 2007 Pazar
Tum is ilanlari burda!!!!!
Herkese Merhabalar,
Gerçek hayatın yoğunluğundan sıyrılıp girişim incelemelerimize kaldığımız yerden isbuluyorum.com ile devam ediyoruz.11 Haziran 2007 itibari ile tam 34 farklı kariyer sitesinin ilanlarına tek bir noktadan rahatlıkla ulaşabileceğimiz bir site isbuluyorum.com. Anasayfadaki tarih bazlı haberlere baktığımızda bu sayı giderek artacağa benziyor.
Sitede seçeceğiniz "anahtar kelime", "şehir" ve "hedef kariyer sitesi" kriterleriyle hedeflediğiniz ilanlara kolayca ulaşabiliyorsunuz. İlan sonuç listenizi kaydedip daha sonrası için saklayabiliyorsunuz. Kaydetme işlemi için ise üye olup sisteme giriş yapmanıza gerek kalmıyor. Yani "Aramalarım" kısmı için Çerez (Cookie) kullanılmış. Dolayısı ile bilgisayarınızdaki çerezleri sildiğinizde arama kayıtlarınızda kaybolacaktır. Bu nokta da İşBuluyorum ekibine basit te olsa bir üyelik sistemi ile üyelerin kayıtlarını ( aramalarım vb. ) veritabanında tutmasını tavsiye ediyorum.
Gelelim ilan detay sayfasına; ilgilendiğimiz bir ilanın detay sayfasına geldiğimizde ilanın sistem tarafından gerçek kaynağından otomatik alınmış versiyonu karşılıyor bizi. Bu sayfadan ilana başvuru yapabiliyorsunuz. Ayrıca çok güzel düşünülmüş biş işlev var ki; o da ilan sahibi şirketin bilgilerine ulaşmak için Google için hazırlanımş arama butonu. Sayfa daki içeriğin otomatik yapılandırılmasından kaynaklandığını düşündüğüm bozukluklardan da ( kelimelerin bitişikliği vb. ) bahsetmeden geçemeyeceğim tabi.
Site de KKTC'li vatandaşlarımız da unutulmamış Sol alttaki bayraklar yardımı ile geçiş yapabiliyorsunuz ülkeler arası. Ancak içerik eksikliğinden henüz arama yapılamıyor KKTC için. İlerleyen zamanlarda gerekli içeriklerin temini ile KKTC için iş ilanları da aranabilecek diye umuyorum.
Site de ayrıca "Girişimcilere İş Fikirleri" başlıklı bir bölümde mevcut. Zaman geçtikçe içerik olarak zenginleşeceğini umduğum bu bölümde ileride faydalı bir kaynak haline gelecektir.İş ilanları için ortak bir çatı olma özelliğinde ki isbuluyorum.com bu yönüyle şüphesiz değer kazanacak bir servis olduğunu düşünüyorum. Ancak takip edilebilirliliğin daha kolay olması için gerekli hamlelerin de yapılması gerekiyor kesinlikle. Örneğin;
- aramaların uzun vadeli saklanabilmesi için üyelik sistemi ,
- ilanların sektör bazlı kategorilendirilmesi,
- yeni eklenecek ilanların kolay takibi takibi için RSS/Atom desteği,
- tasarımın Web 2.0 trendleri bakımından gözden geçirilmesi.
Bunlara benzer kullanıcıya güzel deneyimler yaşatacak işlevlerin de eklenmesiyle isbuluyorum.com, İK sektöründe değer oluşturacak ve yeni iş arayışında olanların işlerini bir hayli kolaylaştıracak çok faydalı bir servis neden olmasın?
Site tanıtımının hızlandırılması amacıyla ise ( bence ) doğru bir karar alınıp blogosfer hedef alınmış. Nasıl mı? Siz de bir Blog sahibi iseniz; isbuluyorum.com hakkında bloğunuzda yazı yazarak Cowon D2 kazanma şansını yakalayabilirsiniz. Bu yönüyle de blogosferde ayrı bir pazarlama bakış açısı tecrübe ettiğimizi söyleyebilirim.
Şahsen yeni bir iş arayışında olsam teker teker kariyer sitelerini gezmektense ilk adımda böyle bir servisten faydalanıp zaman kazanırdım diye düşünüyorum. Ya siz ne yapardınız?
Tekrar paylaşmak üzere,
Gerçek hayatın yoğunluğundan sıyrılıp girişim incelemelerimize kaldığımız yerden isbuluyorum.com ile devam ediyoruz.11 Haziran 2007 itibari ile tam 34 farklı kariyer sitesinin ilanlarına tek bir noktadan rahatlıkla ulaşabileceğimiz bir site isbuluyorum.com. Anasayfadaki tarih bazlı haberlere baktığımızda bu sayı giderek artacağa benziyor.
Sitede seçeceğiniz "anahtar kelime", "şehir" ve "hedef kariyer sitesi" kriterleriyle hedeflediğiniz ilanlara kolayca ulaşabiliyorsunuz. İlan sonuç listenizi kaydedip daha sonrası için saklayabiliyorsunuz. Kaydetme işlemi için ise üye olup sisteme giriş yapmanıza gerek kalmıyor. Yani "Aramalarım" kısmı için Çerez (Cookie) kullanılmış. Dolayısı ile bilgisayarınızdaki çerezleri sildiğinizde arama kayıtlarınızda kaybolacaktır. Bu nokta da İşBuluyorum ekibine basit te olsa bir üyelik sistemi ile üyelerin kayıtlarını ( aramalarım vb. ) veritabanında tutmasını tavsiye ediyorum.
Gelelim ilan detay sayfasına; ilgilendiğimiz bir ilanın detay sayfasına geldiğimizde ilanın sistem tarafından gerçek kaynağından otomatik alınmış versiyonu karşılıyor bizi. Bu sayfadan ilana başvuru yapabiliyorsunuz. Ayrıca çok güzel düşünülmüş biş işlev var ki; o da ilan sahibi şirketin bilgilerine ulaşmak için Google için hazırlanımş arama butonu. Sayfa daki içeriğin otomatik yapılandırılmasından kaynaklandığını düşündüğüm bozukluklardan da ( kelimelerin bitişikliği vb. ) bahsetmeden geçemeyeceğim tabi.
Site de KKTC'li vatandaşlarımız da unutulmamış Sol alttaki bayraklar yardımı ile geçiş yapabiliyorsunuz ülkeler arası. Ancak içerik eksikliğinden henüz arama yapılamıyor KKTC için. İlerleyen zamanlarda gerekli içeriklerin temini ile KKTC için iş ilanları da aranabilecek diye umuyorum.
Site de ayrıca "Girişimcilere İş Fikirleri" başlıklı bir bölümde mevcut. Zaman geçtikçe içerik olarak zenginleşeceğini umduğum bu bölümde ileride faydalı bir kaynak haline gelecektir.İş ilanları için ortak bir çatı olma özelliğinde ki isbuluyorum.com bu yönüyle şüphesiz değer kazanacak bir servis olduğunu düşünüyorum. Ancak takip edilebilirliliğin daha kolay olması için gerekli hamlelerin de yapılması gerekiyor kesinlikle. Örneğin;
- aramaların uzun vadeli saklanabilmesi için üyelik sistemi ,
- ilanların sektör bazlı kategorilendirilmesi,
- yeni eklenecek ilanların kolay takibi takibi için RSS/Atom desteği,
- tasarımın Web 2.0 trendleri bakımından gözden geçirilmesi.
Bunlara benzer kullanıcıya güzel deneyimler yaşatacak işlevlerin de eklenmesiyle isbuluyorum.com, İK sektöründe değer oluşturacak ve yeni iş arayışında olanların işlerini bir hayli kolaylaştıracak çok faydalı bir servis neden olmasın?
Site tanıtımının hızlandırılması amacıyla ise ( bence ) doğru bir karar alınıp blogosfer hedef alınmış. Nasıl mı? Siz de bir Blog sahibi iseniz; isbuluyorum.com hakkında bloğunuzda yazı yazarak Cowon D2 kazanma şansını yakalayabilirsiniz. Bu yönüyle de blogosferde ayrı bir pazarlama bakış açısı tecrübe ettiğimizi söyleyebilirim.
Şahsen yeni bir iş arayışında olsam teker teker kariyer sitelerini gezmektense ilk adımda böyle bir servisten faydalanıp zaman kazanırdım diye düşünüyorum. Ya siz ne yapardınız?
Tekrar paylaşmak üzere,
1 Eylül 2007 Cumartesi
The next battle from The Economist
Abdullah Gul has been elected president. But the ruling AK party faces more conflict with the generals over a new constitution
“IT'S the final nail in the army's coffin.” That is how one pro-secular government official summed up the elevation of Abdullah Gul, a former Islamist, to the presidency on August 28th in the teeth of opposition from the country's generals. Others saw it as a moral victory for the pious masses over an overweening secular elite that has long concentrated power and wealth in its hands.
Either way, Mr Gul's journey from a working class family in the Anatolian heartland to the pinnacle of secular power will transform Turkish politics. The new era may promise greater liberties, but also more meddling from the army. As president, Mr Gul, until this month Turkey's respected foreign minister, will have the power to veto legislation and a say in the appointment of senior officials. Most discomfiting of all for the generals, Mr Gul is now their commander-in-chief.
The top brass refused to salute him during his first official engagement, and stayed away from his oath-taking ceremony this week. So too did Mr Gul's wife, whose Islamic-style headscarf came to embody the political crisis of the past four months, since Mr Gul first announced his candidacy. The head covering is banned in all government buildings and schools and, until this week, in the presidential compound where Ataturk, founder of the republic, once lived.
In his inaugural address, Mr Gul sought to ease the fears of his critics, insisting that he would abide by the secular principles of Ataturk's republic. He also showered praise on the generals and pledged to keep up Turkey's attempt to join the EU.
Yet the 56-year-old former economist hinted at a looser interpretation of Turkey's unique brand of secularism. Until now this has been defined by Ataturk's renunciation of Islamic symbols and rigid state control over all aspects of religious life. Secularism, said Mr Gul, was a precondition for “social peace” but also offered a model “for different lifestyles”. Some seized on his words as proof that he will support loosening restrictions on the headscarf and religious education.
Much will depend on his former boss, Recep Tayyip Erdogan, whose Justice and Development (AK) Party was swept back into office in July's elections. These were called after a prolonged trial of strength that began when the army, backed by the pro-secular judiciary, tried to stop Mr Gul's attempt to become president. The generals, who have toppled four governments since 1960, threatened to intervene again but have so far stayed their hand.
As Mr Gul approved a new pro-EU cabinet this week, another clash loomed over a “civilian” constitution that Mr Erdogan proposes to adopt next year to replace the current text, written by the generals after their last coup in 1980. Draft clauses leaked to the media are nothing short of revolutionary: senior officers will no longer be immune from prosecution in civilian courts, military appeals courts will be scrapped, Kurdish will be taught as a second language in government schools and the definition of Turkishness will be expanded to embrace citizens from different backgrounds and creeds.
The army is unnerved. Pundits reckon Yasar Buyukanit, the chief of general staff, was alluding to the new constitution when he spoke of “centres of evil” bent on eroding secularism in a statement this week. Some expect that the generals may now to try to drive a wedge between the president and Mr Erdogan. There has long been an undercurrent of rivalry in their political alliance. Moreover, the new constitution also calls for a significant trimming of presidential powers. Might Mr Gul be tempted to block it? This may be wishful thinking by the humbled generals.
“IT'S the final nail in the army's coffin.” That is how one pro-secular government official summed up the elevation of Abdullah Gul, a former Islamist, to the presidency on August 28th in the teeth of opposition from the country's generals. Others saw it as a moral victory for the pious masses over an overweening secular elite that has long concentrated power and wealth in its hands.
Either way, Mr Gul's journey from a working class family in the Anatolian heartland to the pinnacle of secular power will transform Turkish politics. The new era may promise greater liberties, but also more meddling from the army. As president, Mr Gul, until this month Turkey's respected foreign minister, will have the power to veto legislation and a say in the appointment of senior officials. Most discomfiting of all for the generals, Mr Gul is now their commander-in-chief.
The top brass refused to salute him during his first official engagement, and stayed away from his oath-taking ceremony this week. So too did Mr Gul's wife, whose Islamic-style headscarf came to embody the political crisis of the past four months, since Mr Gul first announced his candidacy. The head covering is banned in all government buildings and schools and, until this week, in the presidential compound where Ataturk, founder of the republic, once lived.
In his inaugural address, Mr Gul sought to ease the fears of his critics, insisting that he would abide by the secular principles of Ataturk's republic. He also showered praise on the generals and pledged to keep up Turkey's attempt to join the EU.
Yet the 56-year-old former economist hinted at a looser interpretation of Turkey's unique brand of secularism. Until now this has been defined by Ataturk's renunciation of Islamic symbols and rigid state control over all aspects of religious life. Secularism, said Mr Gul, was a precondition for “social peace” but also offered a model “for different lifestyles”. Some seized on his words as proof that he will support loosening restrictions on the headscarf and religious education.
Much will depend on his former boss, Recep Tayyip Erdogan, whose Justice and Development (AK) Party was swept back into office in July's elections. These were called after a prolonged trial of strength that began when the army, backed by the pro-secular judiciary, tried to stop Mr Gul's attempt to become president. The generals, who have toppled four governments since 1960, threatened to intervene again but have so far stayed their hand.
As Mr Gul approved a new pro-EU cabinet this week, another clash loomed over a “civilian” constitution that Mr Erdogan proposes to adopt next year to replace the current text, written by the generals after their last coup in 1980. Draft clauses leaked to the media are nothing short of revolutionary: senior officers will no longer be immune from prosecution in civilian courts, military appeals courts will be scrapped, Kurdish will be taught as a second language in government schools and the definition of Turkishness will be expanded to embrace citizens from different backgrounds and creeds.
The army is unnerved. Pundits reckon Yasar Buyukanit, the chief of general staff, was alluding to the new constitution when he spoke of “centres of evil” bent on eroding secularism in a statement this week. Some expect that the generals may now to try to drive a wedge between the president and Mr Erdogan. There has long been an undercurrent of rivalry in their political alliance. Moreover, the new constitution also calls for a significant trimming of presidential powers. Might Mr Gul be tempted to block it? This may be wishful thinking by the humbled generals.
28 Ağustos 2007 Salı
Gul Wins Vote for Turkish Presidency
ANKARA, Turkey (AP) -- A devout Muslim with a background in political Islam won the Turkish presidency on Tuesday, in a major triumph for the Islamic-rooted government after months of confrontation with the secular establishment.
Foreign Minister Abdullah Gul received a majority of 339 votes in a parliamentary ballot, Parliament Speaker Koksal Toptan said. Ruling party legislators broke into applause.
''Abdullah Gul was elected Turkey's 11th president, with 339 votes,'' Toptan said. ''I congratulate him.''
The vote took place a day after the military, which has ousted four governments since 1960, issued a stern warning about the threat to secularism. Gul's initial bid for president was blocked over fears that he planned to dilute secular traditions.
''Our nation has been watching the behavior of those separatists who can't embrace Turkey's unitary nature, and centers of evil that systematically try to corrode the secular nature of the Turkish Republic,'' Gen. Yasar Buyukanit, chief of the military, said in a note on the military's Web site Monday.
Gul, 56, has promised to uphold secularism. But Turkey's president has the power to veto legislation, and Gul has failed to allay secularist fears that he would sign into law any legislation passed by the government of Prime Minister Recep Tayyip Erdogan -- a close ally -- without concern for the separation of religion and politics.
Also, his wife wears an Islamic-style head scarf -- which is banned in government offices and schools. Islamic attire has been restricted in Turkey since the country's first president, Mustafa Kemal Ataturk, ushered in secularism and Western-style reforms in the 1930s.
Gul failed to win the presidency in two rounds of voting last week because the ruling Justice and Development party lacked the two-thirds majority in Parliament needed for him to secure the post. But the party -- which holds 341 of the 550 seats -- had a far easier hurdle on Tuesday, when only a simple majority was required.
Gul was scheduled to be sworn in as president in Parliament later Tuesday. He was to take over the presidency from outgoing President Ahmet Necdet Sezer soon after, in a low-key ceremony closed to the media.
Erdogan said he planned to submit his new Cabinet to Gul for his approval on Wednesday. Erdogan had presented his list earlier this month to Sezer, who said the new president should approve it.
In Gul's hometown of Kayseri, in Turkey's conservative heartland, hundreds gathered at a main square to celebrate his victory, private NTV television reported.
Secularist Turks staged mass rallies and the military threatened to intervene when Erdogan nominated Gul for president in the spring.
Gul insisted that he be re-nominated for president earlier this month, arguing that his party's victory in the elections gave him a strong mandate to run. He rejected calls from secularist parties to step aside in favor of a non-Islamist, compromise candidate.
''A person who has defied the (secular) republic, who has said he finds it to be wrong, is about to move to the top of the state. This is a contradiction,'' said Deniz Baykal, leader of the secular opposition. His party boycotted the vote on Tuesday and has said it would not take part in some state occasions, including presidential ceremonies.
As foreign minister, Gul -- who speaks English and Arabic -- has cultivated an image as a moderate politician.
In a recent meeting with foreign journalists, Gul said he would make use of his experiences as foreign minister to boost Turkey's EU bid and make the Turkish presidency more active on the international scene.
''Turkey will be more active; Turkey will be contributing more to world issues,'' he said.
More Articles in International »
Foreign Minister Abdullah Gul received a majority of 339 votes in a parliamentary ballot, Parliament Speaker Koksal Toptan said. Ruling party legislators broke into applause.
''Abdullah Gul was elected Turkey's 11th president, with 339 votes,'' Toptan said. ''I congratulate him.''
The vote took place a day after the military, which has ousted four governments since 1960, issued a stern warning about the threat to secularism. Gul's initial bid for president was blocked over fears that he planned to dilute secular traditions.
''Our nation has been watching the behavior of those separatists who can't embrace Turkey's unitary nature, and centers of evil that systematically try to corrode the secular nature of the Turkish Republic,'' Gen. Yasar Buyukanit, chief of the military, said in a note on the military's Web site Monday.
Gul, 56, has promised to uphold secularism. But Turkey's president has the power to veto legislation, and Gul has failed to allay secularist fears that he would sign into law any legislation passed by the government of Prime Minister Recep Tayyip Erdogan -- a close ally -- without concern for the separation of religion and politics.
Also, his wife wears an Islamic-style head scarf -- which is banned in government offices and schools. Islamic attire has been restricted in Turkey since the country's first president, Mustafa Kemal Ataturk, ushered in secularism and Western-style reforms in the 1930s.
Gul failed to win the presidency in two rounds of voting last week because the ruling Justice and Development party lacked the two-thirds majority in Parliament needed for him to secure the post. But the party -- which holds 341 of the 550 seats -- had a far easier hurdle on Tuesday, when only a simple majority was required.
Gul was scheduled to be sworn in as president in Parliament later Tuesday. He was to take over the presidency from outgoing President Ahmet Necdet Sezer soon after, in a low-key ceremony closed to the media.
Erdogan said he planned to submit his new Cabinet to Gul for his approval on Wednesday. Erdogan had presented his list earlier this month to Sezer, who said the new president should approve it.
In Gul's hometown of Kayseri, in Turkey's conservative heartland, hundreds gathered at a main square to celebrate his victory, private NTV television reported.
Secularist Turks staged mass rallies and the military threatened to intervene when Erdogan nominated Gul for president in the spring.
Gul insisted that he be re-nominated for president earlier this month, arguing that his party's victory in the elections gave him a strong mandate to run. He rejected calls from secularist parties to step aside in favor of a non-Islamist, compromise candidate.
''A person who has defied the (secular) republic, who has said he finds it to be wrong, is about to move to the top of the state. This is a contradiction,'' said Deniz Baykal, leader of the secular opposition. His party boycotted the vote on Tuesday and has said it would not take part in some state occasions, including presidential ceremonies.
As foreign minister, Gul -- who speaks English and Arabic -- has cultivated an image as a moderate politician.
In a recent meeting with foreign journalists, Gul said he would make use of his experiences as foreign minister to boost Turkey's EU bid and make the Turkish presidency more active on the international scene.
''Turkey will be more active; Turkey will be contributing more to world issues,'' he said.
More Articles in International »
26 Ağustos 2007 Pazar
Berat Kandili
Müslümanların kutsal gecelerinden olan Berat Kandilinizi kutluyorum.
Hazreti Muhammed hadislerinde Berat Kandili’nde Allah’ın kendisinden bağışlama dileyenleri affedeceğini, içtenlikle yapılan duaları kabul edeceğini bildirmişti.
Congratulate the oil lamp which the Muslim becomes Berat from your sacred nights. The holy at Muhammed hadith Berat you do not donate oil lamp which wishes she to will forgive and their prayer which is do sincerely make have know you.
Ferrari's Massa Wins Turkish Grand Prix
ISTANBUL, Turkey (AP) -- Felipe Massa will always remember Turkey. ''This is becoming a special place for me,'' the Ferrari driver said after winning his second consecutive Turkish Grand Prix on the Istanbul Park circuit Sunday.
The Brazilian won his first Grand Prix victory here in 2006 after gaining the pole position, and did exactly the same this year.
''I love the track. This is where my career made a switch and I started winning races,'' Massa said.
Massa beat teammate Kimi Raikkonen by just over two seconds as the Ferrari pair dueled from the opening turn.
Two-time defending Formula One champion Fernando Alonso of McLaren was third and kept alive his chances in the driver's standings after teammate Lewis Hamilton punctured a front tire on the 43rd lap.
Hamilton had been in third place but dropped to fifth.
Hamilton said the tire cost him a place on the podium.
''I was pushing obviously,'' Hamilton said. ''Without a doubt we would have finished third. I still had six laps more fuel than the Ferraris. I was hoping in those six laps I could get Kimi. Then the tire went.''
Hamilton finished the first nine races in the top three. But the Briton has had problems in the last three races, including a crash in qualifying in Germany to come in ninth, a qualifying incident in Hungary -- before going on to win the race -- and now the tire failure.
Alonso was penalized five spots on the starting grid for the Hungarian GP after delaying Hamilton in the pits in the final minutes of qualifying, although Hamilton refused to let Alonso pass him earlier, contrary to McLaren team orders. Alonso finished fourth in the race.
Alonso, who was as far back as sixth in the early stages Sunday, benefited from the blowout.
''If someone told me on lap two you would be on the podium ... I would be very happy,'' Alonso said. ''At the end, the final result is the best thing of the weekend.''
After the 58-lap race, Massa was 2.2 seconds ahead of Raikkonen, with Alonso 26 seconds back. Hamilton was 45 seconds behind Massa. Nick Heidfeld was fourth.
With five races left, Alonso trails Hamilton 84-79 in the overall standings. Massa is third with 69 points and Raikkonen is next with 68.
The Ferraris and McLarens continue to divide the races. In the 12 races so far, Alonso, Hamilton Massa and Raikkonen have won three each.
Massa made a reversal after his last race. He finished 13th in the Hungarian GP on Aug. 5 after a disappointing qualifying run left him at the back of the starting grid.
''Three Grands Prix here, two wins. Can't be better,'' Massa said. ''Starting from pole, good car, difficult race. I managed to keep my concentration.''
At the start Sunday, the two Ferrari drivers went to the top positions with Hamilton third. Alonso was beaten to the first turn by the two BMW-Sauber drivers and was sixth after the first lap. After five laps, he was more than seven seconds from first and, more important, almost five behind Hamilton.
''For sure, the start didn't go as we planned,'' Alonso said. ''To be overtaken by two cars and find yourself in sixth was not great.''
At 10 laps Sunday it was still the two Ferraris ahead of Hamilton, with Alonso about 10 seconds back. Alonso was able to move into fourth past Heidfeld and Robert Kubica at the first pit stop, but he was still losing time.
By 25 laps, Massa was back in front of Raikkonen and Hamilton with Alonso fourth, about 18 seconds behind.
Raikkonen closed to within a second.
''I made a small, small mistake and Kimi closed the gap,'' Massa said. ''Just a small mistake made my life difficult.''
Raikkonen said the result was predictable after Saturday when Massa was first, two places ahead of the Finnish driver.
''In Formula One these days the race is pretty much decided after qualifying,'' Raikkonen said.
Things changed on the 43rd lap when Hamilton was flapping rubber from his shredded front tire while in third place. Hamilton managed to make it to the pits to change the tire, but Alonso moved into third ahead of Heidfeld.
''I saw some bits fly off the tire,'' Hamilton said. ''It was lucky I didn't put the car in the gravel and managed to control it back to the pits as this meant that in the end I only lost two places.''
Renault's Heikki Kovalainen was sixth, followed by Nico Rosberg of Williams and Kubica.
The next race is the Italian Grand Prix on Sept. 9, followed by the Belgian Grand Prix a week later.
The Brazilian won his first Grand Prix victory here in 2006 after gaining the pole position, and did exactly the same this year.
''I love the track. This is where my career made a switch and I started winning races,'' Massa said.
Massa beat teammate Kimi Raikkonen by just over two seconds as the Ferrari pair dueled from the opening turn.
Two-time defending Formula One champion Fernando Alonso of McLaren was third and kept alive his chances in the driver's standings after teammate Lewis Hamilton punctured a front tire on the 43rd lap.
Hamilton had been in third place but dropped to fifth.
Hamilton said the tire cost him a place on the podium.
''I was pushing obviously,'' Hamilton said. ''Without a doubt we would have finished third. I still had six laps more fuel than the Ferraris. I was hoping in those six laps I could get Kimi. Then the tire went.''
Hamilton finished the first nine races in the top three. But the Briton has had problems in the last three races, including a crash in qualifying in Germany to come in ninth, a qualifying incident in Hungary -- before going on to win the race -- and now the tire failure.
Alonso was penalized five spots on the starting grid for the Hungarian GP after delaying Hamilton in the pits in the final minutes of qualifying, although Hamilton refused to let Alonso pass him earlier, contrary to McLaren team orders. Alonso finished fourth in the race.
Alonso, who was as far back as sixth in the early stages Sunday, benefited from the blowout.
''If someone told me on lap two you would be on the podium ... I would be very happy,'' Alonso said. ''At the end, the final result is the best thing of the weekend.''
After the 58-lap race, Massa was 2.2 seconds ahead of Raikkonen, with Alonso 26 seconds back. Hamilton was 45 seconds behind Massa. Nick Heidfeld was fourth.
With five races left, Alonso trails Hamilton 84-79 in the overall standings. Massa is third with 69 points and Raikkonen is next with 68.
The Ferraris and McLarens continue to divide the races. In the 12 races so far, Alonso, Hamilton Massa and Raikkonen have won three each.
Massa made a reversal after his last race. He finished 13th in the Hungarian GP on Aug. 5 after a disappointing qualifying run left him at the back of the starting grid.
''Three Grands Prix here, two wins. Can't be better,'' Massa said. ''Starting from pole, good car, difficult race. I managed to keep my concentration.''
At the start Sunday, the two Ferrari drivers went to the top positions with Hamilton third. Alonso was beaten to the first turn by the two BMW-Sauber drivers and was sixth after the first lap. After five laps, he was more than seven seconds from first and, more important, almost five behind Hamilton.
''For sure, the start didn't go as we planned,'' Alonso said. ''To be overtaken by two cars and find yourself in sixth was not great.''
At 10 laps Sunday it was still the two Ferraris ahead of Hamilton, with Alonso about 10 seconds back. Alonso was able to move into fourth past Heidfeld and Robert Kubica at the first pit stop, but he was still losing time.
By 25 laps, Massa was back in front of Raikkonen and Hamilton with Alonso fourth, about 18 seconds behind.
Raikkonen closed to within a second.
''I made a small, small mistake and Kimi closed the gap,'' Massa said. ''Just a small mistake made my life difficult.''
Raikkonen said the result was predictable after Saturday when Massa was first, two places ahead of the Finnish driver.
''In Formula One these days the race is pretty much decided after qualifying,'' Raikkonen said.
Things changed on the 43rd lap when Hamilton was flapping rubber from his shredded front tire while in third place. Hamilton managed to make it to the pits to change the tire, but Alonso moved into third ahead of Heidfeld.
''I saw some bits fly off the tire,'' Hamilton said. ''It was lucky I didn't put the car in the gravel and managed to control it back to the pits as this meant that in the end I only lost two places.''
Renault's Heikki Kovalainen was sixth, followed by Nico Rosberg of Williams and Kubica.
The next race is the Italian Grand Prix on Sept. 9, followed by the Belgian Grand Prix a week later.
21 Ağustos 2007 Salı
Ready to take office by economist
Turkey's Abdullah Gul will soon become president. Then what?
ABDULLAH GUL, Turkey's foreign minister, took another step towards the presidency on Monday August 20th as parliamentarians held a first round of voting for the post. Mr Gul, a pious Muslim whose earlier bid for the job sparked political turmoil, won 341 votes in the 550-member chamber. He fell short of the two-thirds of ballots needed to win the presidency outright in the first round, though he is all but assured of eventual victory. His closest rival, Sabahattin Cakmakoglu, a former defence minister fielded by the Nationalist Action Party (MHP), got just 70 votes.
Mr Gul is expected to become president after a third round of voting on August 28th, when a simple majority will suffice. He is backed by his ruling Justice and Development (AK) Party, which won 341 seats in snap parliamentary polls last month. The main opposition Republican People's Party (CHP) boycotted Monday's session and claimed that Mr Gul's earlier involvement in Islamist politics posed a threat to the secular system laid down by the founder of modern Turkey, Kemal Ataturk.
The job of president is partly ceremonial, but the incumbent has influence over politics through his right to block legislation. He may also name judges and veto appointments to the government and is the commander-in-chief of the armed forces. Mr Gul’s first go at the presidency in April was greeted with mass anti-government rallies called by secularists, including many women who voiced concern that their liberal lifestyles might be threatened. Tensions escalated when the army, which has toppled four governments since 1960, threatened to intervene. His effort came to an end when the constitutional court upheld a claim by the CHP that the parliament lacked a quorum in a first round of balloting. The Turkish prime minister, Recep Tayyip Erdogan, then called an early general election.
In the event, the AK Party romped back for a second term with nearly 47% of the vote. Four years of robust economic growth, political calm and democratic reforms have kept the public happy. Voters may also have been offering a mandate for Mr Gul’s attempt on the presidency. Fearful of a fresh dust-up with the army, Mr Erdogan at first balked at his colleague's continued presidential ambitions. But Mr Gul persisted and won the backing of the AK's conservative rump led by Bulent Arinc, a former speaker of parliament, forcing Mr Erdogan’s hand. As important, the MHP announced after the elections that its parliamentarians would take part in the vote for president, ensuring there would be a quorum.
Mr Gul says that, as president, he will reach out to all Turks and that he will remain loyal to the secular tenets of the constitution. His four years as foreign minister leave little room for doubt. He was the driving force behind the many reforms that persuaded European Union leaders to open long delayed membership talks with Turkey in 2005. And it was Mr Gul who engineered the defection of fellow moderates from the overtly Islamist Welfare Party which was bullied out of office by the generals in 1997.
His sole handicap appears to be his wife, Hayrunnisa. She wears the Islamic style headscarf that is banned in all government buildings and schools. In a sop to the secularists she is expected to tie it in a more fashionable style. Over time they should grow accustomed to her headgear just as they eventually accepted Mr Erdogan's wife, Emine, who became the first ever prime ministerial spouse to cover her head.
As for relations with the army, there remains scope for more tensions with the ruling politicians. Mr Erdogan is promising to write a new “civilian” constitution to replace the one that was imposed by the generals after their last direct coup in 1980. But Mr Gul is, for now, playing down the prospects of confrontation. It is rumoured that he has already met the chief of general staff, Yasar Buyukanit, in recent days to offer personal assurances that he will not stray from Ataturk’s path, although Mr Buyukanit denies any meeting has taken place. It would seem to be in nobody’s interest to spark fresh political upheaval once again.
.
ABDULLAH GUL, Turkey's foreign minister, took another step towards the presidency on Monday August 20th as parliamentarians held a first round of voting for the post. Mr Gul, a pious Muslim whose earlier bid for the job sparked political turmoil, won 341 votes in the 550-member chamber. He fell short of the two-thirds of ballots needed to win the presidency outright in the first round, though he is all but assured of eventual victory. His closest rival, Sabahattin Cakmakoglu, a former defence minister fielded by the Nationalist Action Party (MHP), got just 70 votes.
Mr Gul is expected to become president after a third round of voting on August 28th, when a simple majority will suffice. He is backed by his ruling Justice and Development (AK) Party, which won 341 seats in snap parliamentary polls last month. The main opposition Republican People's Party (CHP) boycotted Monday's session and claimed that Mr Gul's earlier involvement in Islamist politics posed a threat to the secular system laid down by the founder of modern Turkey, Kemal Ataturk.
The job of president is partly ceremonial, but the incumbent has influence over politics through his right to block legislation. He may also name judges and veto appointments to the government and is the commander-in-chief of the armed forces. Mr Gul’s first go at the presidency in April was greeted with mass anti-government rallies called by secularists, including many women who voiced concern that their liberal lifestyles might be threatened. Tensions escalated when the army, which has toppled four governments since 1960, threatened to intervene. His effort came to an end when the constitutional court upheld a claim by the CHP that the parliament lacked a quorum in a first round of balloting. The Turkish prime minister, Recep Tayyip Erdogan, then called an early general election.
In the event, the AK Party romped back for a second term with nearly 47% of the vote. Four years of robust economic growth, political calm and democratic reforms have kept the public happy. Voters may also have been offering a mandate for Mr Gul’s attempt on the presidency. Fearful of a fresh dust-up with the army, Mr Erdogan at first balked at his colleague's continued presidential ambitions. But Mr Gul persisted and won the backing of the AK's conservative rump led by Bulent Arinc, a former speaker of parliament, forcing Mr Erdogan’s hand. As important, the MHP announced after the elections that its parliamentarians would take part in the vote for president, ensuring there would be a quorum.
Mr Gul says that, as president, he will reach out to all Turks and that he will remain loyal to the secular tenets of the constitution. His four years as foreign minister leave little room for doubt. He was the driving force behind the many reforms that persuaded European Union leaders to open long delayed membership talks with Turkey in 2005. And it was Mr Gul who engineered the defection of fellow moderates from the overtly Islamist Welfare Party which was bullied out of office by the generals in 1997.
His sole handicap appears to be his wife, Hayrunnisa. She wears the Islamic style headscarf that is banned in all government buildings and schools. In a sop to the secularists she is expected to tie it in a more fashionable style. Over time they should grow accustomed to her headgear just as they eventually accepted Mr Erdogan's wife, Emine, who became the first ever prime ministerial spouse to cover her head.
As for relations with the army, there remains scope for more tensions with the ruling politicians. Mr Erdogan is promising to write a new “civilian” constitution to replace the one that was imposed by the generals after their last direct coup in 1980. But Mr Gul is, for now, playing down the prospects of confrontation. It is rumoured that he has already met the chief of general staff, Yasar Buyukanit, in recent days to offer personal assurances that he will not stray from Ataturk’s path, although Mr Buyukanit denies any meeting has taken place. It would seem to be in nobody’s interest to spark fresh political upheaval once again.
.
20 Ağustos 2007 Pazartesi
New Turk Parliament Votes on Gul Presidency, Again
ANKARA (Reuters) - Four months after Turkey's military and secular elite blocked Foreign Minister Abdullah Gul's presidential bid, a newly elected parliament will make a fresh attempt on Monday to get the former Islamist elected.
The religious-minded AK Party has been strengthened by a convincing win in July's general election, called early to defuse a crisis over the presidency, and Gul is widely expected to be elected this time around despite some fierce opposition.
Monday's vote is the first of up to four rounds and Gul is likely to be elected in the third session on August 28 when he needs only a simple majority -- which the AK Party has.
Before that he needs two thirds of the votes to win, unlikely as the ultra-nationalist opposition MHP has fielded its own candidate, Sabahattin Cakmakoglu, and the pro-Kurdish DTP has signaled it will not vote for Gul. Leftist DSP is also fielding its own candidate, Tayfun Icli, state media reported.
The MHP has however made Gul's election more likely, just by agreeing to take part. Blocking the first vote in April was a court ruling that two thirds of parliament had to be present -- impossible amid an opposition boycott.
Meanwhile the secularist army, which undermined the April vote with a sternly worded anti-government statement, has signalled it has said all it plans to say.
The army ousted as recently as 1997 a government in which Gul served because of its perceived Islamism.
Gul says he backs secularism but opposition from the secularist elite remains fierce, in part because his wife wears the Muslim headscarf, as some fear he wants to break down the division between state and religion.
The opposition CHP has said it will boycott Gul's presidential receptions and will again be absent for the vote.
A Gul presidency will make the next government's job easier as it will no longer have to get laws and appointments past President Ahmet Necdet Sezer, who has frequently vetoed their legislation, such as a wide-ranging welfare reform.
One of the new president's first tasks will be to approve Prime Minister Tayyip Erdogan's new cabinet as incumbent Sezer, an arch-secularist, declined to review the list last week.
VOWS IMPARTIALITY
Gul, the mild-mannered English-speaking architect of Turkey's EU bid, spent last week seeking support from civil society groups. He won cautious backing from leading industrialist group TUSIAD, which had previously called for compromise over the presidency.
Gul, who has lived in Saudi Arabia and Britain and has good relations with foreign leaders, has said he will be an impartial president and try to represent all Turks.
He will quit the AK Party, where he has been number two, but commentators say he will need to prove his independence.
"To prove himself independent from the AK Party he may veto some of their measures ... To make sure that he looks independent of the government," said Ayse Ayata, political science professor at Ankara's Middle East Technical University, adding however that he may not do so over important measures.
Gul has said he will continue to support Turkey's EU bid -- which has been struggling since last year -- and Ayata said using his own initiative in foreign affairs could be another way to show distance from his former party colleagues.
The religious-minded AK Party has been strengthened by a convincing win in July's general election, called early to defuse a crisis over the presidency, and Gul is widely expected to be elected this time around despite some fierce opposition.
Monday's vote is the first of up to four rounds and Gul is likely to be elected in the third session on August 28 when he needs only a simple majority -- which the AK Party has.
Before that he needs two thirds of the votes to win, unlikely as the ultra-nationalist opposition MHP has fielded its own candidate, Sabahattin Cakmakoglu, and the pro-Kurdish DTP has signaled it will not vote for Gul. Leftist DSP is also fielding its own candidate, Tayfun Icli, state media reported.
The MHP has however made Gul's election more likely, just by agreeing to take part. Blocking the first vote in April was a court ruling that two thirds of parliament had to be present -- impossible amid an opposition boycott.
Meanwhile the secularist army, which undermined the April vote with a sternly worded anti-government statement, has signalled it has said all it plans to say.
The army ousted as recently as 1997 a government in which Gul served because of its perceived Islamism.
Gul says he backs secularism but opposition from the secularist elite remains fierce, in part because his wife wears the Muslim headscarf, as some fear he wants to break down the division between state and religion.
The opposition CHP has said it will boycott Gul's presidential receptions and will again be absent for the vote.
A Gul presidency will make the next government's job easier as it will no longer have to get laws and appointments past President Ahmet Necdet Sezer, who has frequently vetoed their legislation, such as a wide-ranging welfare reform.
One of the new president's first tasks will be to approve Prime Minister Tayyip Erdogan's new cabinet as incumbent Sezer, an arch-secularist, declined to review the list last week.
VOWS IMPARTIALITY
Gul, the mild-mannered English-speaking architect of Turkey's EU bid, spent last week seeking support from civil society groups. He won cautious backing from leading industrialist group TUSIAD, which had previously called for compromise over the presidency.
Gul, who has lived in Saudi Arabia and Britain and has good relations with foreign leaders, has said he will be an impartial president and try to represent all Turks.
He will quit the AK Party, where he has been number two, but commentators say he will need to prove his independence.
"To prove himself independent from the AK Party he may veto some of their measures ... To make sure that he looks independent of the government," said Ayse Ayata, political science professor at Ankara's Middle East Technical University, adding however that he may not do so over important measures.
Gul has said he will continue to support Turkey's EU bid -- which has been struggling since last year -- and Ayata said using his own initiative in foreign affairs could be another way to show distance from his former party colleagues.
17 Ağustos 2007 Cuma
Presidential troubles, again by the ecomonist
This time round, Abdullah Gul will surely become Turkey's president—to the annoyance of the army and the secular establishment
THERE was an ineluctable sense of déjà vu this week when Turkey's foreign minister, Abdullah Gul, declared his intention to stand for president. When Mr Gul, a former Islamist, was first nominated for the post by the ruling Justice and Development (AK) Party in April, a political crisis ensued. The army threatened to intervene because of serious risks to Turkey's secular republic. Days later, the constitutional court upheld a case brought by Deniz Baykal, leader of the secular Republican People's Party (CHP), arguing that a first round of parliamentary voting to elect the president was invalid because of the lack of a quorum. Recep Tayyip Erdogan, the prime minister and AK Party leader, was forced to withdraw Mr Gul's candidacy and call an early election on July 22nd, ahead of the scheduled date of November 4th.
In the event AK won almost 47% of the vote, a big jump from the 34% that first took it to single-party rule in 2002. This was a crushing defeat for the generals, who refuse to believe Mr Erdogan's repeated assertions that he and his party no longer mix politics with Islam. Magnanimous in victory, Mr Erdogan was swift to assure Turkey's shell-shocked secular elite that he was sensitive to their concerns. He even pledged to seek consensus when nominating a new president. Many took this to mean that he would choose an AK man with a tamer Islamist past—and one whose wife, unlike Hayrunnisa Gul, does not wear the Islamic-style headscarf, which is banned in all government buildings and schools.
'
For the army and its backers, the headscarf is an unequivocal symbol of Islamic militancy. To them, a veiled first lady would not only spell the end of Ataturk's cherished republic but also seal the ascendancy of a new, pious bourgeoisie from Turkey's Anatolian hinterland. The army also frets that a President Gul might approve several AK laws that were rejected as unconstitutional by the incumbent, Ahmet Necdet Sezer, a fiercely secular judge. As commander-in-chief of the armed forces, Mr Gul would also have a big say in military and other appointments.
Wary of provoking a fresh confrontation with the generals, Mr Erdogan has tried since the election to douse Mr Gul's presidential ambitions—but he has failed. The question, given his unrivalled authority over AK and his big election win, is why. The other question is how the generals, who have dislodged four elected governments since 1960, will react.
The answer to the first question is now becoming clearer. As Mr Gul himself keeps pointing out, in handing the AK such a big mandate voters were also endorsing his presidential candidacy. Indeed, “Gul for president” was a common refrain at election rallies. The AK has a moral obligation to stand by him, the Gul camp insists.
Several AK bigwigs, notably a former parliamentary speaker, Bulent Arinc, who supported Mr Gul's earlier bid, duly did so again. More important, Devlet Bahceli, leader of the far-right Nationalist Action Party (MHP), which won 71 seats, said his party would take part in a first round of balloting, giving the AK its prized quorum. With 20 Kurdish nationalist members also pledging to show up, Mr Gul is set to become president, if not in the first or second rounds of balloting, which require a two-thirds majority, then in a third round in late August, when a simple majority will be sufficient.
Few doubt that the affable Mr Gul will make a good president. Unlike the reclusive Mr Sezer, Mr Gul is a sophisticated man who speaks fluent English and has lived abroad. As foreign minister, he was the driving force behind the sweeping reforms that prodded European Union leaders into opening membership talks with Turkey in 2005. Even as he has reached out to Turkey's Arab neighbours and to Iran, Mr Gul has worked hard to restore a friendship with America that was bruised by the Iraq war. “Condi [Rice] likes him and trusts him,” says a senior American official.
Mr Gul also promises that defending secularism will be one of his “basic principles”. He has even hinted at a concession: his wife might soon knot the silk scarf that she winds tightly around her head and neck in a hipper style. Atil Kutoglu, a Vienna-based Turkish fashion designer, has been asked to come up with ideas.
If Turkey is really going Islamic, Mr Gul's supporters wonder, why did Saadet, the only overtly Islamist party, scrape a measly 2% of the vote? Nowadays, the Islamic intelligentsia seems less preoccupied with the veil than with whether it is appropriate for pious female Muslims to wear G-string knickers—because, as one luminary has opined, “they keep women in a permanent state of sexual arousal.”
None of this is likely to impress the generals, who say their views on the presidency remain unchanged. Yet “short of an outright coup there is little they can do [to stop Gul],” observes Soli Ozel, a political scientist at Istanbul's Bilgi University. Mehmet Ali Kislali, one of the rare Turkish journalists with good connections in the general staff, disagrees. “They have other means to make their weight felt,” he has argued in Radikal, a liberal daily. They could boycott presidential functions, as Mr Baykal's CHP has vowed to do. They could scale down their presence in the presidential palace. More drastically still, they could galvanise the courts into launching a case to close down the AK.
Zafer Uskul, a constitutional lawyer (and one of 150 new deputies recruited by Mr Erdogan to replace more militant party members) may have provided them with ammunition. He has opined that Kemalism (Ataturk's ideology) needs to be “expunged” from a new constitution being drafted by AK to replace the one produced by the generals after their most recent direct coup in 1980. This provoked uproar, and Mr Uskul swiftly declared that his words had been “misunderstood”.
Most commentators concur that, given the scale of AK's victory, the courts cannot touch it without leaving their own credibility in tatters. For the same reason it is hard to see the army stepping in directly. So a more likely outcome is that the generals will be forced to lick their wounds and take Mr Gul on his merits. His record suggests they have nothing to fear—if, that is, they truly believe in democracy.
In the event AK won almost 47% of the vote, a big jump from the 34% that first took it to single-party rule in 2002. This was a crushing defeat for the generals, who refuse to believe Mr Erdogan's repeated assertions that he and his party no longer mix politics with Islam. Magnanimous in victory, Mr Erdogan was swift to assure Turkey's shell-shocked secular elite that he was sensitive to their concerns. He even pledged to seek consensus when nominating a new president. Many took this to mean that he would choose an AK man with a tamer Islamist past—and one whose wife, unlike Hayrunnisa Gul, does not wear the Islamic-style headscarf, which is banned in all government buildings and schools.
'
For the army and its backers, the headscarf is an unequivocal symbol of Islamic militancy. To them, a veiled first lady would not only spell the end of Ataturk's cherished republic but also seal the ascendancy of a new, pious bourgeoisie from Turkey's Anatolian hinterland. The army also frets that a President Gul might approve several AK laws that were rejected as unconstitutional by the incumbent, Ahmet Necdet Sezer, a fiercely secular judge. As commander-in-chief of the armed forces, Mr Gul would also have a big say in military and other appointments.
Wary of provoking a fresh confrontation with the generals, Mr Erdogan has tried since the election to douse Mr Gul's presidential ambitions—but he has failed. The question, given his unrivalled authority over AK and his big election win, is why. The other question is how the generals, who have dislodged four elected governments since 1960, will react.
The answer to the first question is now becoming clearer. As Mr Gul himself keeps pointing out, in handing the AK such a big mandate voters were also endorsing his presidential candidacy. Indeed, “Gul for president” was a common refrain at election rallies. The AK has a moral obligation to stand by him, the Gul camp insists.
Several AK bigwigs, notably a former parliamentary speaker, Bulent Arinc, who supported Mr Gul's earlier bid, duly did so again. More important, Devlet Bahceli, leader of the far-right Nationalist Action Party (MHP), which won 71 seats, said his party would take part in a first round of balloting, giving the AK its prized quorum. With 20 Kurdish nationalist members also pledging to show up, Mr Gul is set to become president, if not in the first or second rounds of balloting, which require a two-thirds majority, then in a third round in late August, when a simple majority will be sufficient.
Few doubt that the affable Mr Gul will make a good president. Unlike the reclusive Mr Sezer, Mr Gul is a sophisticated man who speaks fluent English and has lived abroad. As foreign minister, he was the driving force behind the sweeping reforms that prodded European Union leaders into opening membership talks with Turkey in 2005. Even as he has reached out to Turkey's Arab neighbours and to Iran, Mr Gul has worked hard to restore a friendship with America that was bruised by the Iraq war. “Condi [Rice] likes him and trusts him,” says a senior American official.
Mr Gul also promises that defending secularism will be one of his “basic principles”. He has even hinted at a concession: his wife might soon knot the silk scarf that she winds tightly around her head and neck in a hipper style. Atil Kutoglu, a Vienna-based Turkish fashion designer, has been asked to come up with ideas.
If Turkey is really going Islamic, Mr Gul's supporters wonder, why did Saadet, the only overtly Islamist party, scrape a measly 2% of the vote? Nowadays, the Islamic intelligentsia seems less preoccupied with the veil than with whether it is appropriate for pious female Muslims to wear G-string knickers—because, as one luminary has opined, “they keep women in a permanent state of sexual arousal.”
None of this is likely to impress the generals, who say their views on the presidency remain unchanged. Yet “short of an outright coup there is little they can do [to stop Gul],” observes Soli Ozel, a political scientist at Istanbul's Bilgi University. Mehmet Ali Kislali, one of the rare Turkish journalists with good connections in the general staff, disagrees. “They have other means to make their weight felt,” he has argued in Radikal, a liberal daily. They could boycott presidential functions, as Mr Baykal's CHP has vowed to do. They could scale down their presence in the presidential palace. More drastically still, they could galvanise the courts into launching a case to close down the AK.
Zafer Uskul, a constitutional lawyer (and one of 150 new deputies recruited by Mr Erdogan to replace more militant party members) may have provided them with ammunition. He has opined that Kemalism (Ataturk's ideology) needs to be “expunged” from a new constitution being drafted by AK to replace the one produced by the generals after their most recent direct coup in 1980. This provoked uproar, and Mr Uskul swiftly declared that his words had been “misunderstood”.
Most commentators concur that, given the scale of AK's victory, the courts cannot touch it without leaving their own credibility in tatters. For the same reason it is hard to see the army stepping in directly. So a more likely outcome is that the generals will be forced to lick their wounds and take Mr Gul on his merits. His record suggests they have nothing to fear—if, that is, they truly believe in democracy.
Drought in Ankara
Praying for water
Aug 16th 2007 ANKARAFrom The Economist print edition
A water shortage that may reflect bad management as much as drought
THE Vatican's ambassador to Turkey, Monsignor Antonio Lucibello, sees building bridges between Islam and Christianity as one of his duties. Last week, he was on a different mission: imploring God for rain, before a congregation of fellow diplomats.
His pleas, echoed by imams in sermons throughout the capital, have yet to be heard. Ankara is experiencing one of the worst droughts in recent history. The city's 4m residents have suffered protracted water rationing: some have had no running water for ten days. Nerves are stretched, as temperatures hover around 40°C. “My wife stinks, my children stink, I stink,” complained Nezih Tatlici, an accountant who said he hadn't had a bath in over a week.
The city's mayor, Melih Gokcek, faces calls to resign after advising citizens to “take a holiday” and, like him, “wash your hair, not your bodies.” What incenses them is that Mr Gokcek blames the water shortage on climate change, even though Turkey's biggest city, Istanbul, is largely unaffected. There is a drought, but Turkey is a mountainous country with lots of water. Reservoirs feeding Ankara have been allowed to fall to only 4% of capacity.
Critics point to mismanagement of resources and poor planning as the real problem. Mr Gokcek has lavished millions on parks and fountains the city can no longer keep going. In Gaziosmanpasa, an upper-class enclave, rows of grass lawns have been burnt dark brown after municipal bans on the watering of gardens. Stray dogs are dropping dead. Hygiene has become such a concern that hospitals are delaying non-critical surgery. Some embassies have rented hotel rooms so that their staff can have a bath; others have postponed official functions. This week Recep Tayyip Erdogan, the prime minister, summoned Mr Gokcek to demand an explanation.
The mayor insists that a project to divert water from the nearby Kizilirmak river, supposed to be finished by November, will do the trick. Meanwhile he says the “only solution” is that “the Almighty gives us rain or snow.” A growing number of residents have a better idea: getting rid of Mr Gokcek.
14 Ağustos 2007 Salı
Turkish Presidential Pick Sets Up Clash, Again
ISTANBUL, Aug. 14 — Turkey’s governing party has chosen Abdullah Gul, an economist and a practicing Muslim, as its candidate for president, officials said Monday, a move that places the party and its pious followers on a collision course with Turkey’s secular elite.
The nomination of Mr. Gul, 56, a moderate politician who has pressed for his country’s entry into the European Union, was announced by officials of the ruling Justice and Development Party late on Monday. His confirmation, which is expected in several rounds of parliamentary voting this month, is likely to change the country’s course, with an emerging Islamic middle class overtaking the secular elite who have controlled the Turkish state since its beginning in 1923.
The country’s secular establishment blocked Mr. Gul’s candidacy for the same job this spring, saying that he was too religious to take Turkey’s highest secular post. The move precipitated early elections last month.
Turkey is a member of NATO and a strong American ally, so its stability is important in a troubled region. While its citizens are overwhelmingly Muslim, it is a democracy that is staunchly secular, and its president is at the very heart of that system, controlling appointments of judges, and presiding as commander in chief over the military.
Voting begins next Monday. In that round, Mr. Gul would need 367 votes, two-thirds of the 550-member Parliament, to win approval. If he is not confirmed in two rounds, he will probably win in a third round on Aug. 28, in which, under Turkish law, just 267 votes are needed. His party has 341 seats.
The party is expected to discuss the nomination with other political parties on Tuesday.
“Their insistence on Gul’s nomination, after all of the crisis it caused, shows how determined they are to convert the modern secular Turkish state into a religion-based administration,” said Onur Oymen, deputy chairman of the secular Republican People’s Party, in a telephone interview. “This is not acceptable.”
Secular Turks say the rank and file of Mr. Gul’s party is settling deeply into the Turkish bureaucracy, bringing a religious tinge to the state. The party’s supporters, meanwhile, say it has done more than secular parties to pull Turkey closer to Europe and to modernize the state.
The election last month resulted in a landslide victory for Mr. Gul’s party, which took nearly 50 percent of the vote, the highest proportion in Turkey since the 1960s, and the party appears to have taken that outcome as a mandate to push Mr. Gul for a second time.
But many secular Turks fear for the future of their country if the governing party controls the presidency as well as the prime minister’s post and the speaker of Parliament.
In a conciliatory acceptance speech after the election, Prime Minister Recep Tayyip Erdogan indicated he would take secular Turks into account when forming the government. But Mr. Gul’s candidacy did not seem to be something the governing party was willing to compromise on.
“Compromise is one thing, and giving in is another,” said Egemen Bagis, a member of Parliament from the governing party.
Sebnem Arsu reported from Istanbul, and Sabrina Tavernise from Amman, Jordan
The nomination of Mr. Gul, 56, a moderate politician who has pressed for his country’s entry into the European Union, was announced by officials of the ruling Justice and Development Party late on Monday. His confirmation, which is expected in several rounds of parliamentary voting this month, is likely to change the country’s course, with an emerging Islamic middle class overtaking the secular elite who have controlled the Turkish state since its beginning in 1923.
The country’s secular establishment blocked Mr. Gul’s candidacy for the same job this spring, saying that he was too religious to take Turkey’s highest secular post. The move precipitated early elections last month.
Turkey is a member of NATO and a strong American ally, so its stability is important in a troubled region. While its citizens are overwhelmingly Muslim, it is a democracy that is staunchly secular, and its president is at the very heart of that system, controlling appointments of judges, and presiding as commander in chief over the military.
Voting begins next Monday. In that round, Mr. Gul would need 367 votes, two-thirds of the 550-member Parliament, to win approval. If he is not confirmed in two rounds, he will probably win in a third round on Aug. 28, in which, under Turkish law, just 267 votes are needed. His party has 341 seats.
The party is expected to discuss the nomination with other political parties on Tuesday.
“Their insistence on Gul’s nomination, after all of the crisis it caused, shows how determined they are to convert the modern secular Turkish state into a religion-based administration,” said Onur Oymen, deputy chairman of the secular Republican People’s Party, in a telephone interview. “This is not acceptable.”
Secular Turks say the rank and file of Mr. Gul’s party is settling deeply into the Turkish bureaucracy, bringing a religious tinge to the state. The party’s supporters, meanwhile, say it has done more than secular parties to pull Turkey closer to Europe and to modernize the state.
The election last month resulted in a landslide victory for Mr. Gul’s party, which took nearly 50 percent of the vote, the highest proportion in Turkey since the 1960s, and the party appears to have taken that outcome as a mandate to push Mr. Gul for a second time.
But many secular Turks fear for the future of their country if the governing party controls the presidency as well as the prime minister’s post and the speaker of Parliament.
In a conciliatory acceptance speech after the election, Prime Minister Recep Tayyip Erdogan indicated he would take secular Turks into account when forming the government. But Mr. Gul’s candidacy did not seem to be something the governing party was willing to compromise on.
“Compromise is one thing, and giving in is another,” said Egemen Bagis, a member of Parliament from the governing party.
Sebnem Arsu reported from Istanbul, and Sabrina Tavernise from Amman, Jordan
11 Ağustos 2007 Cumartesi
Asıl küresel ısınma 2009'da başlayacak
Çevre uzmanları, küresel ısınmanın 2009 yılından sonra artacağı tahmininde bulundular.
Küresel ısınmanın, 21’inci yüzyılda karbon gazı salımının etkisiyle artacağı yönündeki genel uyarının yanında, 2005 yılını takip eden 10 yıl içindeki olasılıklara değinen İngiliz bilim adamlarının raporunda, insanın neden olduğu küresel ısınmadan ziyade, doğal etkenlerin sebep olduğu iklim değişikliği üzerinde duruldu.
Tahminde bulunmak için, El Nino ile okyanus sirkülasyonundaki diğer dalgalanmalarla ısı üzerinde çalışmalarda bulunan uzmanların Science dergisinde yayımlanan raporuna göre, dünya gerçek ısınmayla 2009 yılında tanışacak.
2009'a kadar ise doğal güçler, insanın yol açtığı tahmini ısınmayı dengeleyecek.
Küresel ısınmanın, 21’inci yüzyılda karbon gazı salımının etkisiyle artacağı yönündeki genel uyarının yanında, 2005 yılını takip eden 10 yıl içindeki olasılıklara değinen İngiliz bilim adamlarının raporunda, insanın neden olduğu küresel ısınmadan ziyade, doğal etkenlerin sebep olduğu iklim değişikliği üzerinde duruldu.
Tahminde bulunmak için, El Nino ile okyanus sirkülasyonundaki diğer dalgalanmalarla ısı üzerinde çalışmalarda bulunan uzmanların Science dergisinde yayımlanan raporuna göre, dünya gerçek ısınmayla 2009 yılında tanışacak.
2009'a kadar ise doğal güçler, insanın yol açtığı tahmini ısınmayı dengeleyecek.
9 Ağustos 2007 Perşembe
2 Ağustos 2007 Perşembe
Çağları aydınlatan ampul
Edison'un icadından bu yana 120 yıl geçti. Aydınlatma teknolojisinin göz bebeği ampul her geçen gün geliştiriliyor. Bilim insanları, sağlık sorunlarına yol açmayan, çevre dostu ve estetik ampullere ulaşmak için yoğun çaba harcıyorlar.
Thomas Edison'ın ampulü gibi az sayıda buluş, geçen zamanın sınavından alnının akıyla çıktı. Edison, yaklaşık 120 yıl önce, ince bir ipliği vakumda akkor haline getirerek elektrikten ışık üretmeyi öğrenmişti. Günümüzde, milyarlarca insan bu dahiyane buluşla evlerini aydınlatıyor.
Elektronik ürünlerin çağdışı kalma hızı değerlendirildiğinde, inanılmaz bir süreğenlik bu.
Ancak, yeni ışıklandırma teknolojileri ampulün tahtını sallamaya başladı. Elektriğin yalnızca yüzde 5'ini ışığa çeviren ampuller, nüfus ve üretim artışıyla birlikte maliyeti artan enerjiyi tasarruf etmiyor. Bu koşullar altında, ampulün yüz yıldan uzun süren egemenliğinin pabucunun çoktan dama atılmamış olması şaşırtıcı.
Basit teknolojisi ve ucuza mal olması, hem yoksul hem de zengin ülkelerde kurulmuş bol sayıdaki fabrikayla birleşince ampul yaygınlaştı. Buna karşın, daha verimli şekilde ve göze hoş gelen ışığı üreten donanımlar üretmek kolay değil.
1930'larda ampule seçenek olarak geliştirilen 'deşarj' teknolojisini hesaba katalım. Bu sistemde, bir tungsten telini elektrikle ısıtıp akkor haline getirmek yerine, ampulün içindeki gazdan ya da buhardan elektrik geçiriliyordu: Genellikle de, neon gazı ya da sodyum veya cıva buharı.
Böyle bir lamba ampulden altı kat verimli. Oysa, deşarj teknolojisi hoş olmayan mavimsi ya da sarı ışığıyla estetik bir uygulama değildi ve cadde aydınlatmasıyla sınırlı kaldı. Deşarj lambalarının bir uzantısı olan floresanlar, teknolojiyi bir adım ileriye götürdü. Cıva buharıyla dolu bir cam tüpün içi, morötesi ışığı emen ve enerjisini görünür ışığa dönüştüren fosforla kaplanıyordu.
Floresanlar ampullerden on kat etkin, dört kat uzun ömürlü; ama sert ve titrek ışığı ile cıva buharının kanser yapıcı etkisi, özellikle birincil müşteri olan ev tüketicisini soğuttu. Hatta 80'li yıllarda, konfeksiyon ürünlerinin renginin anlaşılmasını önleyen beyaz ışığın deri kanseri yaptığına ilişkin dedikodular yaygınlaşmıştı.
30 Temmuz 2007 Pazartesi
Bush's Turkish Gamble By Robert D. Novak
A Turkish army post on the border with Iraq.
The morass in Iraq and deepening difficulties in Afghanistan have not deterred the Bush administration from taking on a dangerous and questionable new secret operation. High-level U.S. officials are working with their Turkish counterparts on a joint military operation to suppress Kurdish guerrillas and capture their leaders. Through covert activity, their goal is to forestall Turkey from invading Iraq.
While detailed operational plans are necessarily concealed, the broad outlines have been presented to select members of Congress as required by law. U.S. Special Forces are to work with the Turkish army to suppress the Kurds' guerrilla campaign. The Bush administration is trying to prevent another front from opening in Iraq, which would have disastrous consequences. But this gamble risks major exposure and failure.
The Turkish initiative reflects the temperament and personality of George W. Bush. Even faithful congressional supporters of his Iraq policy have been stunned by the president's upbeat mood, which makes him appear oblivious to the loss of his political base. Despite the failing effort to impose a military solution in Iraq, he is willing to try imposing arms -- though clandestinely -- on Turkey's ancient problems with its Kurdish minority, who comprise one-fifth of the country's population.
The development of an autonomous Kurdish entity inside Iraq, resulting from the decline and fall of Saddam Hussein, has alarmed the Turkish government. That led to Ankara's refusal to allow U.S. combat troops to enter Iraq through Turkey, an eleventh-hour complication for the 2003 invasion. As the Kurds' political power grew inside Iraq, the Turkish government became steadily more uneasy about the centuries-old project of a Kurdistan spreading across international boundaries -- and chewing up big pieces of Turkey.
The dormant Turkish Kurd guerrilla fighters of the Kurdistan Workers Party (PKK) came to life. By June, the Turkish government was demonstrating its concern by lobbing artillery shells across the border. Ankara began protesting, to both Washington and Baghdad, that the PKK was using northern Iraq as a base for guerrilla operations. On July 11, in Washington, Turkish Ambassador Nabi Sensoy became the first Turkish official to assert publicly that Iraqi Kurds have claims on Turkish territory. On July 20, just two days before his successful reelection, Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan threatened a military incursion into Iraq against the Kurds. Last Wednesday, Murat Karayilan, head of the PKK political council, predicted that "the Turkish Army will attack southern Kurdistan."
Turkey has a well-trained, well-equipped army of 250,000 near the border, facing some 4,000 PKK fighters hiding in the mountains of northern Iraq. But significant cross-border operations surely would bring to the PKK's side the military forces of the Kurdistan Regional Government, the best U.S. ally in Iraq. What is Washington to do in the dilemma of two friends battling each other on an unwanted new front in Iraq?
The surprising answer was given in secret briefings on Capitol Hill last week by Eric S. Edelman, a former aide to Vice President Cheney who is now undersecretary of defense for policy. Edelman, a Foreign Service officer who once was U.S. ambassador to Turkey, revealed to lawmakers plans for a covert operation of U.S. Special Forces to help the Turks neutralize the PKK. They would behead the guerrilla organization by helping Turkey get rid of PKK leaders that they have targeted for years.
Edelman's listeners were stunned. Wasn't this risky? He responded that he was sure of success, adding that the U.S. role could be concealed and always would be denied. Even if all this is true, some of the briefed lawmakers left wondering whether this was a wise policy for handling the beleaguered Kurds, who had been betrayed so often by the U.S. government in years past.
The plan shows that hard experience has not dissuaded President Bush from attempting difficult ventures employing the use of force. On the contrary, two of the most intrepid supporters of the Iraq intervention -- John McCain and Lindsey Graham-- were surprised by Bush during a recent meeting with him. When they shared their impressions with colleagues, they commented on how unconcerned the president seemed. That may explain his willingness to embark on such a questionable venture against the Kurds.
29 Temmuz 2007 Pazar
Ayşe ARMAN/Şu Lazca isimlerin güzelliğine bakar mısınız: Şana, Tanura, Loya, İrden, Tenda, Tutaste, Gubaz , Evro, Teona
Doğu Karadeniz’den sadece izlenim yazısıyla dönmedim. 3 tane de röportaj vardı elimde, biri Lazlarla, diğer ikisi de bölgenin Rum Pontus ve Ermeni geçmişiyle ilgili.
Bugün İsmail Avcı ile başlıyoruz. Lazuri.com’un kurucusu. Lazca-Türkçe sözcüğün yaratıcısı. İşine tutkuyla bağlı biri. Bugünlerde Chivi Yayınları’ndan piyasaya çıkan 25 bin kelimelik sözlüğü oluşturabilmek için, 17 yıldır saha çalışması yapıyor. Köy köy, dağ dağ, mahalle mahalle geziyor. Şahane bir adam. Ondan öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum...
Lazlar neden farklıdır?
- Çünkü genetikleri farklı.
Genetikleri neden farklı?
- Yağışlı iklim, hırçın deniz ve aşırı engebeli coğrafya yüzünden. Bunlar ruh hallerimizi, becerilerimizi ve zekámızı fazlasıyla biçimlendiriyor. Zaten bu coğrafyada; pratik zekáya, çevikliğe ve çabuk karar alma becerisine sahip olmayan birinin neslini devam ettirmesi pek mümkün değil.
Burnu kemerli olmayan Laz yok mudur?
- Vardır elbette. Mesela, yeni doğan Laz bebekler! İşin esprisi bir yana, karikatürleştirilmiş Laz burnu, gerçeği yansıtmıyor. Bütün Lazların burnu kemerli değil. Çünkü Lazların tamamı tek bir etnik kökene sahip değil.
Peki bütün Lazlar, açık tenli ve mavi gözlü müdür?
- Evet. Kafkas halklarının belirgin fiziksel özelliklerini taşıyoruz, çoğunlukla açık tenli, açık renk gözlü, uzun boylu ve ince yapılıyız.
Karadeniz’in tamamı Laz mıdır?
- Yok hayır. Ama özellikle Doğu Karadeniz yerli halkının kökenini Lazlarla ilişkilendirmek tarihsel bir hata olmaz. Bir tarihçi der ki, "Doğu Karadeniz’in tarihi Bizans döneminde Hıristiyanlıkla birlikte Rumlaşmış, Osmanlı döneminde Müslümanlaşıp Türkleşmiş Lazların tarihidir."
Lazca bir lisan mıdır, lehçe midir, nedir?
- Lazca İngilizce, Fransızca gibi kendi başına bir dildir. Ne başka bir dilin lehçesi ne de birçok dilin karışımıdır. Dilbilimciler, Lazca’nın kökenini binlerce yıl geriye götürüyor. Alfabesi, sözlüğü, grameri, masalı, edebiyatı olan bir dil. Ama ne yazık ki, Lazca’nın apayrı bir dil olduğunu bilmeyen pek çok insan var Türkiye’de.
"Celdum, cittum, cezdum" bunlar Lazca değil mi yani?
- Değil. Bu, Türkçe’nin Karadeniz şivesindeki konuşma biçimi. Bir Laz, Lazca konuşurken ’celdum, cittum’ demez. Çünkü Lazca’da gel, ’moxti’ demek. Geldim, ’komopti’ demek. Gittim, ’mendapti’, gezdim ise ’kogopti.’ Gördüğünüz gibi, alakası yok...
Türkiye’de yaşayan Lazların her birinin Lazca adı, soyadı var mı?
- Var. Ama kimliklerinde yazılı değil. Müslüman olduktan sonra isimleri değiştiği için, artık bu soyadlar pek bilinmiyor, duyulmuyor. Ama yer isimlerinde, Lazca isim çok var. Fakat bu isimleri Lazca’nın fonetiği farklı olduğundan, Türkçe alfabeyle yazmak problemli. Bu yüzden pek çok Laz, son zamanlarda Türkçe alfabeyle yazılabilen kendi ürettikleri Lazca isimleri çocuklarına vermeye başladılar. Mesela ben ve eşim oğlumuza "bir ışık" anlamına gelen "Arte" adını verdik. Bir sürü güzel Laz ismi var: Şana (mutluluk tanrıçası, aynı zamanda alyans), Tanura (gün doğumu), Loya (tatlı), İrden (büyüyor), Tenda (ışığın kız kardeşi), Tutaste (ay ışığı), Gubaz (bir Laz kral adı), Evro (sıcak rüzgar) Teona (ışıklı yer) gibi...
Olağanüstü güzel isimler bunlar. Lazca’nın şu andaki durumu nedir?
- Ne yazık ki, yok olma tehlikesi altında. Son yıllarda Laz anne babalar "Türkçesi bozulmasın, okul yaşamlarında, iş hayatlarında sıkıntı çekmesin" düşüncesiyle, çocuklarına anadillerini öğretmiyorlar. Bu Lazlar arasında gönüllü, sistemli ve yaygın bir tutum. Asimilasyonun içselleştirilmesi de diyebilirsiniz.
Türkiye’de kaç kişi kaldı Lazca konuşabilen?
- 500 bin kişi. Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka’da yaşayanlar. Sadece 5 ilçe. Bir de Marmara Bölgesi’nde yaşayan 93 Harbi muhacirleri var.
Bir de Gürcistan’ın batısında yaşayan Hıristiyan Lazlar. Oradakilere Megrel deniliyor. Eğer anne babalar çocuklarına bu dili öğretmezse, birkaç nesil sonra dil ölümü kaçınılmaz olacak.
Lazların en belirgin özellikleri neler?
- Dik başlı, gururlu, pratik zekalı, yaratıcı ve çalışkandırlar. Yönetilmekten ve emir almaktan hoşlanmazlar.
Peki kompleksli bir millet midir?
- Tam tersine, hareketli, konuşkan, esprili ve çabuk düşünebilen hazırcevap insanlardır. Farklılığa çabuk adapte olurlar. Özgüvenleri yüksektir ve kendileriyle dalga geçerler...
Bu yüzden mi, başkaları hakkında değil de, hep Lazlar hakkında fıkralar üretiliyor?
- Bence öyle. Laz’a sormuşlar, "Laz olmasaydın ne olurdun?" diye. Düşünmüş, düşünmüş, "Vallahi, çok mahcup olurdum!" demiş...
Bugün İsmail Avcı ile başlıyoruz. Lazuri.com’un kurucusu. Lazca-Türkçe sözcüğün yaratıcısı. İşine tutkuyla bağlı biri. Bugünlerde Chivi Yayınları’ndan piyasaya çıkan 25 bin kelimelik sözlüğü oluşturabilmek için, 17 yıldır saha çalışması yapıyor. Köy köy, dağ dağ, mahalle mahalle geziyor. Şahane bir adam. Ondan öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum...
Lazlar neden farklıdır?
- Çünkü genetikleri farklı.
Genetikleri neden farklı?
- Yağışlı iklim, hırçın deniz ve aşırı engebeli coğrafya yüzünden. Bunlar ruh hallerimizi, becerilerimizi ve zekámızı fazlasıyla biçimlendiriyor. Zaten bu coğrafyada; pratik zekáya, çevikliğe ve çabuk karar alma becerisine sahip olmayan birinin neslini devam ettirmesi pek mümkün değil.
Burnu kemerli olmayan Laz yok mudur?
- Vardır elbette. Mesela, yeni doğan Laz bebekler! İşin esprisi bir yana, karikatürleştirilmiş Laz burnu, gerçeği yansıtmıyor. Bütün Lazların burnu kemerli değil. Çünkü Lazların tamamı tek bir etnik kökene sahip değil.
Peki bütün Lazlar, açık tenli ve mavi gözlü müdür?
- Evet. Kafkas halklarının belirgin fiziksel özelliklerini taşıyoruz, çoğunlukla açık tenli, açık renk gözlü, uzun boylu ve ince yapılıyız.
Karadeniz’in tamamı Laz mıdır?
- Yok hayır. Ama özellikle Doğu Karadeniz yerli halkının kökenini Lazlarla ilişkilendirmek tarihsel bir hata olmaz. Bir tarihçi der ki, "Doğu Karadeniz’in tarihi Bizans döneminde Hıristiyanlıkla birlikte Rumlaşmış, Osmanlı döneminde Müslümanlaşıp Türkleşmiş Lazların tarihidir."
Lazca bir lisan mıdır, lehçe midir, nedir?
- Lazca İngilizce, Fransızca gibi kendi başına bir dildir. Ne başka bir dilin lehçesi ne de birçok dilin karışımıdır. Dilbilimciler, Lazca’nın kökenini binlerce yıl geriye götürüyor. Alfabesi, sözlüğü, grameri, masalı, edebiyatı olan bir dil. Ama ne yazık ki, Lazca’nın apayrı bir dil olduğunu bilmeyen pek çok insan var Türkiye’de.
"Celdum, cittum, cezdum" bunlar Lazca değil mi yani?
- Değil. Bu, Türkçe’nin Karadeniz şivesindeki konuşma biçimi. Bir Laz, Lazca konuşurken ’celdum, cittum’ demez. Çünkü Lazca’da gel, ’moxti’ demek. Geldim, ’komopti’ demek. Gittim, ’mendapti’, gezdim ise ’kogopti.’ Gördüğünüz gibi, alakası yok...
Türkiye’de yaşayan Lazların her birinin Lazca adı, soyadı var mı?
- Var. Ama kimliklerinde yazılı değil. Müslüman olduktan sonra isimleri değiştiği için, artık bu soyadlar pek bilinmiyor, duyulmuyor. Ama yer isimlerinde, Lazca isim çok var. Fakat bu isimleri Lazca’nın fonetiği farklı olduğundan, Türkçe alfabeyle yazmak problemli. Bu yüzden pek çok Laz, son zamanlarda Türkçe alfabeyle yazılabilen kendi ürettikleri Lazca isimleri çocuklarına vermeye başladılar. Mesela ben ve eşim oğlumuza "bir ışık" anlamına gelen "Arte" adını verdik. Bir sürü güzel Laz ismi var: Şana (mutluluk tanrıçası, aynı zamanda alyans), Tanura (gün doğumu), Loya (tatlı), İrden (büyüyor), Tenda (ışığın kız kardeşi), Tutaste (ay ışığı), Gubaz (bir Laz kral adı), Evro (sıcak rüzgar) Teona (ışıklı yer) gibi...
Olağanüstü güzel isimler bunlar. Lazca’nın şu andaki durumu nedir?
- Ne yazık ki, yok olma tehlikesi altında. Son yıllarda Laz anne babalar "Türkçesi bozulmasın, okul yaşamlarında, iş hayatlarında sıkıntı çekmesin" düşüncesiyle, çocuklarına anadillerini öğretmiyorlar. Bu Lazlar arasında gönüllü, sistemli ve yaygın bir tutum. Asimilasyonun içselleştirilmesi de diyebilirsiniz.
Türkiye’de kaç kişi kaldı Lazca konuşabilen?
- 500 bin kişi. Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka’da yaşayanlar. Sadece 5 ilçe. Bir de Marmara Bölgesi’nde yaşayan 93 Harbi muhacirleri var.
Bir de Gürcistan’ın batısında yaşayan Hıristiyan Lazlar. Oradakilere Megrel deniliyor. Eğer anne babalar çocuklarına bu dili öğretmezse, birkaç nesil sonra dil ölümü kaçınılmaz olacak.
Lazların en belirgin özellikleri neler?
- Dik başlı, gururlu, pratik zekalı, yaratıcı ve çalışkandırlar. Yönetilmekten ve emir almaktan hoşlanmazlar.
Peki kompleksli bir millet midir?
- Tam tersine, hareketli, konuşkan, esprili ve çabuk düşünebilen hazırcevap insanlardır. Farklılığa çabuk adapte olurlar. Özgüvenleri yüksektir ve kendileriyle dalga geçerler...
Bu yüzden mi, başkaları hakkında değil de, hep Lazlar hakkında fıkralar üretiliyor?
- Bence öyle. Laz’a sormuşlar, "Laz olmasaydın ne olurdun?" diye. Düşünmüş, düşünmüş, "Vallahi, çok mahcup olurdum!" demiş...
26 Temmuz 2007 Perşembe
TURKIYE'NIN HARIKA YERI
Süleymaniye Cami: Mimar Sinan’ın yedi yılda yaptığı şaheser
İstanbul’un en görkemli camiini Mimar Sinan’a Kanuni Süleyman ısmarladı. 1550-1557 arasında tamamlandı. Avluyu çevreleyen büyük komplekse okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkánlar yaptı. Süleymaniye’nin dış güzelliğini en iyi biçimde görmek için uzaktan, Haliç’in Galata kesiminden bakmak gerekiyor. Dört minaresi olan caminin esas mekánını büyük bir kubbe örtüyor. İçerideki en göz alıcı yer, mihrap duvarındaki renkli motiflerle süslü vitraylar. Arka avlusunda Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın türbeleri bulunuyor. Bir uçtaki mütevazı mezar ise Mimar Sinan’a ait.
Çanakkale ve İstanbul Boğazları: Bir milyon yıl önce de önemliydiler
Özcan Yüksek, "Boğazlar stratejik ve güzeldir ama dünyada arka arkaya iki boğazın örneği yok" diyor. Asya ile Avrupa kıtası boğazlarda birleşir, iki iç deniz; Karadeniz ve Akdeniz boğazlarla birbirine bağlanır. Tarih boyunca Afrika ve Asya’dan gelenlerin Avrupa’ya geçme yolları olur.
Aspendos Antik Tiyatrosu: Akustiği hálá bir sır
Aspendos, Antalya-Serik’in 8 kilometre doğusunda, M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulan bir Antik Çağ kenti. Önemli bir ticaret yolu üzerinde olduğu ve Köprüçay Irmağı ile limana bağlandığı için her çağda ele geçirilmek istenen bir kent. Buradaki açık hava tiyatrosu. Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında Mimar Zeno tarafından 2. yüzyılda yapılmış. 17 bin kişilik tiyatronun mimari özelliğiyle sağladığı mükemmel akustik hálá bir sır. 13. yüzyılda Selçuklular burayı kervansaray olarak kullanmış ve bir kemerle kuzey tarafını sağlamlaştırmışlar.
Ağırnas Mimar Sinan Evi: Doğduğu evden ilham aldı
Mimar Sinan, 1489’da Kayseri’nin Melikgazi İlçesi’ne bağlı Ağırnas Beldesi’nde doğdu. Doğduğu ev, Ağırnas Belediyesi ile ÇEKÜL Vakfı’nın işbirliğiyle restore edildi, 9 Nisan 2007’de ziyarete açıldı. İki katlı evin altında yedi kat aşağıya inen yeraltı şehri bulunuyor. Evin orta katı 1939, üst katıysa 1951’de tamamlanmış, bu görünenin altındaysa Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinin izleri birbirini izlemekte. Faruk Göksu "Ermeni klasik mimari eseri olan Ağırnas yerleşiminde müthiş taş kemerler var. Sinan’ın bu kemer ve taş iş işçiliğinin içinde büyümesinin, mimarlığında çok etkili olduğu söylenir. ÇEKÜL Vakfı restore etmeseydi, bu şaheser ortaya çıkmayacaktı" diyor.
Pokut Yaylası: Doğu Karadeniz yaylalarının en güzeli
Jüri üyemiz Nergis Yazgan’ın önerilerinin başında Pokut Yaylası vardı. Yazgan için Pokut, Doğu Karadeniz yaylalarının en güzeli ve bozulmamışlarından. "Bitki örtüsü çok çeşitli. Yürüme yolu da var. Tipik yayla hayatını barındırıyor. Yayla evleri ananevi haliyle kalmış ve Çamlıhemşinliler hálá kullanıyor. Asfalt yol yapılmamalı. Çünkü Ayder, bu yüzden betonlaştı, bozuldu" diyor. Pokut sırtının güney yamacına kurulmuş yayla evleri, zaman zaman Meğo ve Ayder Vadisi’ne biriken yer dumanı sayesinde bulutların üzerine dizilmiş inci tanelerini andırıyor.
Divriği Ulu Cami: Mukaddes Emanetler gibi saklanmalı
UNESCO’nun 1985’te Dünya Mimari Mirası’na dahil ettiği Sivas-Divriği Ulu Cami, 1228’de Mengücekoğulları hükümdarı Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından yaptırıldı. Başmimarı Ahlatlı Hürremşah. Bitişiğindeki Darüşşifa (hastane) ise Ahmet Şah’ın eşi ve Behram Şah’ın kızı Melike Turan Melek tarafından yaptırıldı. Hastanede ruh hastalıkları müzik ve su sesiyle tedavi edilirdi. 16 sütunlu cami, 23 tonoz ve iki kubbe ile örtülü. Mihrabın biçim ve bezemelerinin Anadolu’da başka örneği yok. Türkiye’nin restorasyon duayeni Doğan Kuban, Ulu Cami’ye 40 yılını vermiş. "Eşi yok. Heykel gözüyle bakmak lazım. Müzeye kaldırılması gerekiyor ama sığmaz. Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler gibi saklanmalı."
Nemrut Dağı: En muhteşem gün doğumu
Adıyaman’ın Kahta ilçe sınırları içindeki Nemrut Dağı, dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gün doğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası olarak ilan ettiği Nemrut Dağı, Kommagene Uygarlığı eserleriyle Türkiye’nin en önemli milli parklarından. Dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü, Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor. Helenistik dünyadan günümüze ulaşan en önemli ve zengin anıtlardan.
Hasankeyf: Bilim ve kültür merkezi
Bir zamanlar bölgenin bilim ve kültür merkezi olan Batman-Hasankeyf, sahip olduğu zengin tarihsel yapılar nedeniyle 1981 yılında sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştı. 2006 yazında temeli atılan Ilısu Barajı sularının altında kalma tehlikesi altında. Sadece tarihi kale ve 7 bin mağara sular altında kalmayacak. Yerleşim bölgesi ve Hasankeyf’in simgesi haline gelen Dicle Nehri üzerindeki 12. yüzyıldan kalma Ortaçağ’ın en büyük taş köprüsünün, Raman Dağı eteğine taşınması planlanıyor. Bugün bile bazıları mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağara, insanların çok eski çağlarda yerleştiklerini gösteriyor.
Ayasofya: Kubbesi 900 yıl taklit edilemedi
Dünyanın 8. harikası olduğu söylenen, 532’de inşa edilen Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’daki şaheseri, günümüze gelen ender eserlerden. Dış görünüşünün aksine içi, saray gibi görkemli ve göz alıcı. Bizans döneminde çok büyük onarımlar gören, iki kez yeniden yapılan Ayasofya’yı, 16. yüzyılda Mimar Sinan ile 19. yüzyılda Fossati Kardeşler restore etti. 916 yıl başkilise, 477 yıl cami olan Ayasofya, Atatürk’ün emriyle müze yapıldı. 1930-1935 arasında ortaya çıkarılıp temizlenen mozaikler de Bizans ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan muhteşem mimarisiyle en çok ziyaret edilen müzelerimizin başında geliyor
Kapadokya: Başka bir gezegen gibi
Persçe’de Güzel Atlar Ülkesi demek olan Kapadokya, Joost Lagendijk için bu dünyaya ait değil. Adeta fantastik bir heykeltıraşın elinden çıkmış bir hayal dünyası. Arhan Kayar ise hem tarih hem de coğrafi bakımdan enteresan buluyor. Ara Güler, "Kapadokya öyle bir yer ki kendini dünyadan başka bir yerde hissediyorsun. Aydaymışsın ya da günün geç saatlerinde ruhlar dolaşıyor gibi etrafında. Kendinizi orada yalnız hissetmezsiniz. Sanki o ruhlar, peribacalarının içindeki kiliselere çağırır. Gizemli bir gezegendir" diyor. Volkanik faaliyetler ve erozyon sonucunda oluşan peribacaları, ilk Hıristiyanların sığınağı oldu. İşlenmesi çok kolay olan kayaların içine kazılan mağara kiliselerde birbirinden güzel fresklere rastlıyorsunuz.
23 Temmuz 2007 Pazartesi
Turkish PM vows to pursue reform, safeguard secular fabric after poll victory
ANKARA (AFP) — Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan vowed to safeguard the Muslim country's secular fabric and pursue reforms after his Islamist-rooted ruling party won a resounding election victory on Sunday.
It was a moment of glory and vindication for Erdogan who had called the snap poll after the secularist opposition in parliament blocked his Islamist-rooted Justice and Development Party (AKP) from electing one of its own as president.
The crisis in April and May was deepened by a menacing military statement and mass anti-government demonstrations accusing the AKP of seeking to erode Turkey's fiercely-guarded secular system.
But on election day, Erdogan's governing party, which has its roots in a now-banned Islamist movement, won 46.8 percent of the vote — more than double that of its nearest rival, according to unofficial results.
"Our democracy has successfully passed a test... Our unity, democracy and the republic have emerged stronger from the ballot box," Erdogan told cheering supporters outside party headquarters under a shower of fireworks.
"We will never make concessions from the basic principles of the republic," he said.
"We will pursue economic and democracy reforms with determination." With turnout above 80 per cent, the AKP's vote share was the largest for any single party since 1969 and should translate into 340 seats in the 550-member parliament.
Turkish newspapers Monday were almost unanimous in ascribing the AKP's success in large part to a public rejection of military meddling in democratic politics.
Erdogan faced the worst crisis of his career in April when an opposition boycott prevented his closest aide, Foreign Minister Abdullah Gul, from almost certain election to the presidency.
The crisis climaxed as the powerful army warned in a stiff statement that it stood ready to step in to protect the secular system and millions of Turks took to the streets to demonstrate against the prospect of an AKP president.
"The people do not like governments that quarrel with the soldiers, but the people also do not like military intervention," the mass-circulation Hurriyet said.
"The nation says the last word," said the moderate Islamist Zaman.
The AKP has disowned its Islamist roots, pledged commitment to secularism and carried out far-reaching economic and democracy reforms that ensured the start in 2005 of Turkey's membership talks with the European Union.
It dismisses opposition accusations that it has a secret Islamist agenda as "scaremongering" to curb the party's rising popularity.
Erdogan's campaign focused on his party's impressive economic achievements since it swept to power five years ago.
His government has drastically reduced inflation, maintained strong growth and attracted record foreign investment with a strong privatisation drive.
It has also won credibility for easing access to medical care, providing free textbooks for schoolchildren and building cheap lodgings for the poor.
"The AKP's economic success was the key factor in its victory," economist Eser Karakas said.
The main opposition Republican People's Party (CHP) finished second Sunday with 20.6 per cent of vote and 110 seats, according to unofficial results. The right-wing Nationalist Action Party (MHP) was third with 14.3 per cent and 72 seats.
No other party passed the 10-per cent national threshold needed to enter parliament, but 28 independent candidates won seats, 24 of them Kurds campaigning for broader rights for their sizeable community.
Erdogan has said he will seek a compromise in the presidential election, but insists that the candidate must be from his party.
It was a moment of glory and vindication for Erdogan who had called the snap poll after the secularist opposition in parliament blocked his Islamist-rooted Justice and Development Party (AKP) from electing one of its own as president.
The crisis in April and May was deepened by a menacing military statement and mass anti-government demonstrations accusing the AKP of seeking to erode Turkey's fiercely-guarded secular system.
But on election day, Erdogan's governing party, which has its roots in a now-banned Islamist movement, won 46.8 percent of the vote — more than double that of its nearest rival, according to unofficial results.
"Our democracy has successfully passed a test... Our unity, democracy and the republic have emerged stronger from the ballot box," Erdogan told cheering supporters outside party headquarters under a shower of fireworks.
"We will never make concessions from the basic principles of the republic," he said.
"We will pursue economic and democracy reforms with determination." With turnout above 80 per cent, the AKP's vote share was the largest for any single party since 1969 and should translate into 340 seats in the 550-member parliament.
Turkish newspapers Monday were almost unanimous in ascribing the AKP's success in large part to a public rejection of military meddling in democratic politics.
Erdogan faced the worst crisis of his career in April when an opposition boycott prevented his closest aide, Foreign Minister Abdullah Gul, from almost certain election to the presidency.
The crisis climaxed as the powerful army warned in a stiff statement that it stood ready to step in to protect the secular system and millions of Turks took to the streets to demonstrate against the prospect of an AKP president.
"The people do not like governments that quarrel with the soldiers, but the people also do not like military intervention," the mass-circulation Hurriyet said.
"The nation says the last word," said the moderate Islamist Zaman.
The AKP has disowned its Islamist roots, pledged commitment to secularism and carried out far-reaching economic and democracy reforms that ensured the start in 2005 of Turkey's membership talks with the European Union.
It dismisses opposition accusations that it has a secret Islamist agenda as "scaremongering" to curb the party's rising popularity.
Erdogan's campaign focused on his party's impressive economic achievements since it swept to power five years ago.
His government has drastically reduced inflation, maintained strong growth and attracted record foreign investment with a strong privatisation drive.
It has also won credibility for easing access to medical care, providing free textbooks for schoolchildren and building cheap lodgings for the poor.
"The AKP's economic success was the key factor in its victory," economist Eser Karakas said.
The main opposition Republican People's Party (CHP) finished second Sunday with 20.6 per cent of vote and 110 seats, according to unofficial results. The right-wing Nationalist Action Party (MHP) was third with 14.3 per cent and 72 seats.
No other party passed the 10-per cent national threshold needed to enter parliament, but 28 independent candidates won seats, 24 of them Kurds campaigning for broader rights for their sizeable community.
Erdogan has said he will seek a compromise in the presidential election, but insists that the candidate must be from his party.
18 Temmuz 2007 Çarşamba
16 Temmuz 2007 Pazartesi
VATANDAS GOREVINI YAP!!!
2002 seçiminde 12 milyon seçmen oy kullanilmamistir.Lütfen sağduyulu davranalım ve seçme hakkımızı kullanalım.Eğer nerede oy kullanacagımı bilmiyorum diyorsanız,aşağıdaki linke tc kimlik numaranızı girmeniz yeterli olacak.Yarınların daha güzel olması için,haksızlıklara son vermek için herkesi sandık başına davet ediyoruz.
http://www.ysk.gov.tr/ysk/secmenBilgi.jsp
faydalı linkler bölümünden de secim yeri öğrenme başlığıyla direkt bağlantı kurabilirsiniz.
4 Temmuz 2007 Çarşamba
3 Temmuz 2007 Salı
Yaz diyetlerinin vazgeçilmezi karpuz
Beslenme ve diyet uzmanlarının yaz diyetlerinde sık yer verdiği karpuz, düşük kalori değerinin yanı sıra çeşitli kanser türlerine karşı etkili maddeler içermesiyle de doktorlarca tavsiye ediliyor.
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi beslenme ve Diyet Uzmanı Erkan Erdal, bol miktarda C vitamini barındıran karpuzun aynı zamanda antioksidan özelliği olduğunu ve çeşitli kanser türlerine karşı etkili olan betakaroten içerdiğini kaydetti.
Karpuzda bulunan yüksek miktarda potasyumun ise kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olduğunu ifade eden Erdal, aynı zamanda iyi bir lif kaynağı olduğu için karpuzun bağırsak hareketlerini de düzenlediğine dikkati çekerek, bağırsak kanserini önlemede de karpuzun rol oynadığını söyledi.
ÇEKİRDEKLERİ DE YARARLI
Karpuz çekirdeklerinin de içinde bulunan ''cucurbocitrin'' adlı maddenin kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu ifade eden Erdal, çekirdeklerin içinde yer alan bu maddenin böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesine de yardımcı olduğunu kaydetti.
Erdal, karpuzu yaz aylarında hazırladıkları diyet programlarına mutlaka dahil ettiklerini belirterek, ''Yağ ve kolesterol içermediğinden ve kalorisi düşük olduğundan, yaz aylarında yapılan diyetlerde karpuzun özel bir yeri var'' diye konuştu.
Kalorisinin düşük olmasına karşın, karpuzun ''sınırsız'' tüketilmesinin de söz konusu olmadığını belirten ve diyet yapanları tüketecekleri karpuzun miktarının ölçülü olması konusunda uyaran Erdal, orta büyüklükte bir karpuzun 8'de bir diliminde yaklaşık 45 kalori olduğunu ifade ederek, bu miktarın bir porsiyon için yeterli olduğunu kaydetti. Karpuz seçerken olgun, koyu renkli çekirdekli olmasına dikkat edilmesi gerektiğini anlatan Erdal, karpuzun çekirdeklerinin kurutulup ezilerek yenilebileceğini söyledi.
26 Haziran 2007 Salı
Bu kumaşlar serin tutuyor
20 Haziran 2007 Çarşamba
KENE DIKKAT!!!!!
Değerli arkadaşlar
Kene vücunuza yapıştığı zaman sıvı sabunlu pamuk tarafından kaplanması ile kenenin kendiliğinde sizi bırakacağını öneren mail dolaşmaktadır.BU SON DERECE TEHLİKELİ VE YANLIŞTIR.O KİŞİNİN HAYATINA MAL OLABİLİR.
Çünkü kimyasal bir madde ile temas eden ve strese giren kene tüm zararlı ifrazatını vücunuza boşaltacaktır. Kenenin hastalık mikrobunu size bulaştırabilmesi içi en az 10 saat vücudunuzda kan emer şekilde durması gereklidir.O yüzden usulune uygun çıkarmayı bilmiyorsanız en yakın sağlık kuruluşuna başvurup bir doktor tarafından çıkarılmasını sağlayınız.
Bu kadar önemli bir konuda Sağlık profosyonellerinin önerileri dışındaki öneri ve uyarı mailerine itibar etmemeniz sizin için daha sağlıklı olacaktır.
Dr.Beyhan Işık
Kene vücunuza yapıştığı zaman sıvı sabunlu pamuk tarafından kaplanması ile kenenin kendiliğinde sizi bırakacağını öneren mail dolaşmaktadır.BU SON DERECE TEHLİKELİ VE YANLIŞTIR.O KİŞİNİN HAYATINA MAL OLABİLİR.
Çünkü kimyasal bir madde ile temas eden ve strese giren kene tüm zararlı ifrazatını vücunuza boşaltacaktır. Kenenin hastalık mikrobunu size bulaştırabilmesi içi en az 10 saat vücudunuzda kan emer şekilde durması gereklidir.O yüzden usulune uygun çıkarmayı bilmiyorsanız en yakın sağlık kuruluşuna başvurup bir doktor tarafından çıkarılmasını sağlayınız.
Bu kadar önemli bir konuda Sağlık profosyonellerinin önerileri dışındaki öneri ve uyarı mailerine itibar etmemeniz sizin için daha sağlıklı olacaktır.
Dr.Beyhan Işık
Belini ölç sağlığını gör
Herkes kilo vermek istiyor ancak bu uğurda hem sağlık, hem zaman, hem de para kaybediliyor. Oysa zayıflamak sanıldığından daha kolay olabilir. Bunun için Prof. Dr. Mehmet Öz'e kulak vermek gerekiyor.
Ona göre önemli olan bel çevresi ölçüsü. İdeal durumda olup olmadığınızı öğrenmekse kolay. Boyunuzu ölçüp ikiye bölün. Sonra da göbek deliğinin üstünden belinizi ölçün. Eğer bel ölçünüz, boyunuzun yarısından yüksek çıkıyorsa tehlike çanları çalıyor demektir.
Öz'ün bu ve buna benzer çok sayıda pratik önerisi var kilo vermeye dair. 'Bilinçli Beslenme, Sağlık ve Siz' konferansı için New York Presbyterian Hastanesi'nin ünlü doktorları Prof. Dr. Mehmet Öz, Doç. Dr. Özgen Doğan ve Doç. Dr. Selim Acarsoy ve İntermed'den Dr. Hasan İnsel bir araya geldi. Konferansta söz alan Mehmet Öz diyetle ilgili yapılan hatalar ve uyulması gereken kurallara dikkat çekti:
Yemeyi otomatikleştirmek için günde bir öğünü değiştirin, aynı yiyecekleri farklı öğünlerde alın.
Sürekli tok hissetmek için gün boyunca yiyin.
Yiyecek etiketlerini inceleyin. Yüksek fruktoz mısır şurubu kullanılmış veya porsiyon başı 5 mg' den fazla basit şeker, zenginleştirilmiş un veya doymuş yağ içeren yiyeceklerden uzak durun.
Doyma sinyalinin beyninizden midenize gitmesine izin vermek için, öğünden az önce biraz sağlıklı yağ yiyin (bir avuç kuruyemiş gibi).
Öğleden sonraki açlık duygusunu bastırmak için sabahları lif yiyin.
Yeşil çay, omega 3 yağ asidi (balık ve cevizden), kahve ve sebze obezlik etkisine karşı durur.
Bel kontrolünde kırmızı biber ve tarçın etkili.
Yemekten önce bir-iki bardak su için. Açlık sinyali algıladığınız susuzluk sinyali olabilir.
Açlığınızı bastıracak acil durum yiyecekleri el altında bulunsun (havuç, elma, nane şekeri gibi).
Açlığınızı 1'le 7 arasında değerlendirin. Sürekli 3'le 4 arasında kalmaya çalışın.
Öğünlerinizde 20 cm.'lik tabak kullanın. Daha küçük tabak, daha az porsiyon demektir.
Yürüyüş en iyi spor. Günde yarım saat yürüyün ve üst kısım için de hafif ağırlık çalışın.
Görünmez sandalye egzersizi: Sırtınızı duvara dayayıp sandalyeye oturur gibi havada oturun, avuçlarınızı dizlerinize dayayın.
Topukları dizlerin tam altında, 90 derecelik açıyla tutun, başınızı duvara dayayın. Bu şekilde uzun süre durun. Örneğin asansördeyken de belinizde sıkı bir kemer varmış gibi karnınızı içeri çekin ve kalçalarınızı sıkın.
Siyasi partiler ve ekonomi programları
Bu seçimlerde ekonomi gündemde değil. Gündemi cumhurbaşkanı seçimi, terör ve laisizm gibi konular işgal ediyor. Ancak bu konularla halkın dar gelirli olan geniş kesimi pek ilgilenmiyor.
Onları öncelikle ekonomik refah düzeyi ilgilendiriyor. Hal böyle olunca, sıkıntısı olan dar gelirli kesimin oyuna talip olan alternatif bir muhalif parti görünmüyor. Yani AKP iktidarı henüz tehdit altında değil.
Terör nedeniyle MHP'nin bir yükseliş yaşayacağına kuşku yok. Güçlü laisizm saikiyle CHP'nin de apartman dairelerinde oturanlardan desteği artacaktır. Ancak DP ortada kalmış görünüyor. Çünkü herhangi bir belirgin mesajları bulunmuyor.
Oysa ekonomide ciddi sorunlar var. İşsizlik 4 yıl boyunca azaltılamadı. Çiftçi bu yıl göreli olarak daha iyi fiyatlar bulmasına rağmen üretim düşmüş durumda. Makroekonomik dengelere gelince...
Temel olarak iki sorun var. Biri malum cari açık, diğeri de henüz farkına vardığımız kamu açığı. Cari açık konusunda muhalefet partilerinin hemen hepsi kaygı dile getiriyor. CHP, MHP ve DP bu açığın daha rekabetçi bir kurla ihracatın artırılmasıyla aşılacağını savunuyor. Bu doğru bir yargı olsa da somut çözümler içermiyor.
Mali disiplinin gevşemesi
Muhalefet partilerinin anlaştığı bir diğer konu ise mali disiplin.. DP de dahil olmak üzere, tüm muhalif partiler milli gelirin yüzde 6.5'i olan faiz dışı fazla hedefini artık gereksiz buluyor. Bunu azaltarak yüzde 3 ya da yüzde 3.5 gibi bir orana düşürmeyi tasarlıyorlar. Oysa bu son derece mahzurlu.
Çünkü kamu mali dengeleri 2007 yılında bozulmaya başladı. Tam bu eşikte Ben gelirsem daha da bozarım demenin bir anlamı yok. Mali piyasaların muhalif partilerden ürkmesinin belki de (temel olmasa da) bir nedeni bu.
Ekonomik dengelerde faizlerin aşırı yüksek olmasından şikâyet ediliyor. Oysa sıkı para politikası sürerken mali disiplinin gevşetilmesi faizleri daha da tırmandırabilir. Sıcak para içeri gelse de çok daha ürkek davranacaktır.
İktidar partisi kamu maliyesinde disiplini elden kaçırmasına rağmen, hiçbir taviz vermeyeceklerini söylüyor. Yani açıkça, piyasaları aldatmaya çalışıyor. Ancak ne yazıktır ki piyasalar buna aldanıyor ya da aldırmıyor. Çünkü piyasalar AKP'nin tek başına iktidarının makro dengeler için son derece sağlıklı olacağını düşünüyor.
Yanlış öneriler
Mevcut hükümet her iki açık konusunda da yanlış politikaları uygulamasına rağmen, muhalefet partileri daha kötü bir doğrultuyu gösteriyor. Bu da bizi umutsuzluğa itiyor. Tarım kesiminde yaşanan kuraklık, girdi pahalılığı ve düşük kur nedeniyle ürün fiyatının ucuz kalması karşısında partiler somut çözümleri ortaya koymuyor.
İhracat artsa da giderek dış rekabette zorlanan sanayi kesiminin yeniden yapılanması konusunda söylenen bir şey yok.
Elbette (TÜSİAD'ın dediğinin aksine ama) işadamı Ferit Şahenk'in dediği gibi terör ekonomik kaygılardan önemlidir. Ancak bu ekonomik konuların göz ardı edilmesini gerektirmiyor. Çünkü hükümetin en başarılı olduğu sanılan büyüme çok maliyetli.
İşsizliği azaltmadığı gibi ortaya koca bir cari açık çıkarıyor. Kaldı ki enflasyon da düşmüyor. Bu sefer hem enflasyonu, hem de dış açığı düşürmek için büyüme frenleniyor. Yani kapıda bizi daha yüksek işsizlik bekliyor.
Doğru politikalarla ortaya çıkılsa halk sıkıntısını sandıkta gösterecektir.
Hurşit GÜNEŞ / MİLLİYET
hgunes@milliyet.com.tr
18 Haziran 2007 Pazartesi
Anxiety at the Internet Cafe
As I wrote in a blog posting last week, I had to log on a few times during my vacation. Part of that Internet use involved checking my Gmail account--and anytime you're logging on from a strange computer, you have to worry if the computer isn't logging any passwords.
It's not that Web-cafe operators are out to steal their customers' identities. But you can't assume that they're all adept at securing their machines from other people's malware.
One way to be sure no evil software is afoot is to run only your own, by booting the machine off a Linux CD. But many Internet cafes don't allow that. You may not even able to plug in a USB key to run your own Web browser (and, say, avoid having to puzzle your way through a Chinese-language version of Internet Explorer).
What I did instead was to try out a technique I learned about from a post at the Lifehacker blog last year: Type a character or two of a password, then click elsewhere in the browser and type a random character or two before clicking back in the password field to type the next character, repeating this exercise until the entire password has been entered. (That post, in turn, linked back to a two-page paper [PDF] by two Microsoft researchers.)
This way, any program recording each tap of the keyboard would see a lengthy string of real and junk characters unless it also tracked cursor position and focus. But why would the hypothetical criminal bother going to that effort when enough other people will type in passwords without obscuring them?
Put it this way: You don't need a great car alarm if you avoid leaving valuables visible in your car while other vehicles on the same block have cell phones and iPods left on back seats.
(Just to be sure, though, I changed the Gmail password when I got home.)
Got any other suggestions on how to log on securely far from home? Please share in the comments!
It's not that Web-cafe operators are out to steal their customers' identities. But you can't assume that they're all adept at securing their machines from other people's malware.
One way to be sure no evil software is afoot is to run only your own, by booting the machine off a Linux CD. But many Internet cafes don't allow that. You may not even able to plug in a USB key to run your own Web browser (and, say, avoid having to puzzle your way through a Chinese-language version of Internet Explorer).
What I did instead was to try out a technique I learned about from a post at the Lifehacker blog last year: Type a character or two of a password, then click elsewhere in the browser and type a random character or two before clicking back in the password field to type the next character, repeating this exercise until the entire password has been entered. (That post, in turn, linked back to a two-page paper [PDF] by two Microsoft researchers.)
This way, any program recording each tap of the keyboard would see a lengthy string of real and junk characters unless it also tracked cursor position and focus. But why would the hypothetical criminal bother going to that effort when enough other people will type in passwords without obscuring them?
Put it this way: You don't need a great car alarm if you avoid leaving valuables visible in your car while other vehicles on the same block have cell phones and iPods left on back seats.
(Just to be sure, though, I changed the Gmail password when I got home.)
Got any other suggestions on how to log on securely far from home? Please share in the comments!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)