30 Temmuz 2007 Pazartesi
Bush's Turkish Gamble By Robert D. Novak
A Turkish army post on the border with Iraq.
The morass in Iraq and deepening difficulties in Afghanistan have not deterred the Bush administration from taking on a dangerous and questionable new secret operation. High-level U.S. officials are working with their Turkish counterparts on a joint military operation to suppress Kurdish guerrillas and capture their leaders. Through covert activity, their goal is to forestall Turkey from invading Iraq.
While detailed operational plans are necessarily concealed, the broad outlines have been presented to select members of Congress as required by law. U.S. Special Forces are to work with the Turkish army to suppress the Kurds' guerrilla campaign. The Bush administration is trying to prevent another front from opening in Iraq, which would have disastrous consequences. But this gamble risks major exposure and failure.
The Turkish initiative reflects the temperament and personality of George W. Bush. Even faithful congressional supporters of his Iraq policy have been stunned by the president's upbeat mood, which makes him appear oblivious to the loss of his political base. Despite the failing effort to impose a military solution in Iraq, he is willing to try imposing arms -- though clandestinely -- on Turkey's ancient problems with its Kurdish minority, who comprise one-fifth of the country's population.
The development of an autonomous Kurdish entity inside Iraq, resulting from the decline and fall of Saddam Hussein, has alarmed the Turkish government. That led to Ankara's refusal to allow U.S. combat troops to enter Iraq through Turkey, an eleventh-hour complication for the 2003 invasion. As the Kurds' political power grew inside Iraq, the Turkish government became steadily more uneasy about the centuries-old project of a Kurdistan spreading across international boundaries -- and chewing up big pieces of Turkey.
The dormant Turkish Kurd guerrilla fighters of the Kurdistan Workers Party (PKK) came to life. By June, the Turkish government was demonstrating its concern by lobbing artillery shells across the border. Ankara began protesting, to both Washington and Baghdad, that the PKK was using northern Iraq as a base for guerrilla operations. On July 11, in Washington, Turkish Ambassador Nabi Sensoy became the first Turkish official to assert publicly that Iraqi Kurds have claims on Turkish territory. On July 20, just two days before his successful reelection, Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan threatened a military incursion into Iraq against the Kurds. Last Wednesday, Murat Karayilan, head of the PKK political council, predicted that "the Turkish Army will attack southern Kurdistan."
Turkey has a well-trained, well-equipped army of 250,000 near the border, facing some 4,000 PKK fighters hiding in the mountains of northern Iraq. But significant cross-border operations surely would bring to the PKK's side the military forces of the Kurdistan Regional Government, the best U.S. ally in Iraq. What is Washington to do in the dilemma of two friends battling each other on an unwanted new front in Iraq?
The surprising answer was given in secret briefings on Capitol Hill last week by Eric S. Edelman, a former aide to Vice President Cheney who is now undersecretary of defense for policy. Edelman, a Foreign Service officer who once was U.S. ambassador to Turkey, revealed to lawmakers plans for a covert operation of U.S. Special Forces to help the Turks neutralize the PKK. They would behead the guerrilla organization by helping Turkey get rid of PKK leaders that they have targeted for years.
Edelman's listeners were stunned. Wasn't this risky? He responded that he was sure of success, adding that the U.S. role could be concealed and always would be denied. Even if all this is true, some of the briefed lawmakers left wondering whether this was a wise policy for handling the beleaguered Kurds, who had been betrayed so often by the U.S. government in years past.
The plan shows that hard experience has not dissuaded President Bush from attempting difficult ventures employing the use of force. On the contrary, two of the most intrepid supporters of the Iraq intervention -- John McCain and Lindsey Graham-- were surprised by Bush during a recent meeting with him. When they shared their impressions with colleagues, they commented on how unconcerned the president seemed. That may explain his willingness to embark on such a questionable venture against the Kurds.
29 Temmuz 2007 Pazar
Ayşe ARMAN/Şu Lazca isimlerin güzelliğine bakar mısınız: Şana, Tanura, Loya, İrden, Tenda, Tutaste, Gubaz , Evro, Teona
Doğu Karadeniz’den sadece izlenim yazısıyla dönmedim. 3 tane de röportaj vardı elimde, biri Lazlarla, diğer ikisi de bölgenin Rum Pontus ve Ermeni geçmişiyle ilgili.
Bugün İsmail Avcı ile başlıyoruz. Lazuri.com’un kurucusu. Lazca-Türkçe sözcüğün yaratıcısı. İşine tutkuyla bağlı biri. Bugünlerde Chivi Yayınları’ndan piyasaya çıkan 25 bin kelimelik sözlüğü oluşturabilmek için, 17 yıldır saha çalışması yapıyor. Köy köy, dağ dağ, mahalle mahalle geziyor. Şahane bir adam. Ondan öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum...
Lazlar neden farklıdır?
- Çünkü genetikleri farklı.
Genetikleri neden farklı?
- Yağışlı iklim, hırçın deniz ve aşırı engebeli coğrafya yüzünden. Bunlar ruh hallerimizi, becerilerimizi ve zekámızı fazlasıyla biçimlendiriyor. Zaten bu coğrafyada; pratik zekáya, çevikliğe ve çabuk karar alma becerisine sahip olmayan birinin neslini devam ettirmesi pek mümkün değil.
Burnu kemerli olmayan Laz yok mudur?
- Vardır elbette. Mesela, yeni doğan Laz bebekler! İşin esprisi bir yana, karikatürleştirilmiş Laz burnu, gerçeği yansıtmıyor. Bütün Lazların burnu kemerli değil. Çünkü Lazların tamamı tek bir etnik kökene sahip değil.
Peki bütün Lazlar, açık tenli ve mavi gözlü müdür?
- Evet. Kafkas halklarının belirgin fiziksel özelliklerini taşıyoruz, çoğunlukla açık tenli, açık renk gözlü, uzun boylu ve ince yapılıyız.
Karadeniz’in tamamı Laz mıdır?
- Yok hayır. Ama özellikle Doğu Karadeniz yerli halkının kökenini Lazlarla ilişkilendirmek tarihsel bir hata olmaz. Bir tarihçi der ki, "Doğu Karadeniz’in tarihi Bizans döneminde Hıristiyanlıkla birlikte Rumlaşmış, Osmanlı döneminde Müslümanlaşıp Türkleşmiş Lazların tarihidir."
Lazca bir lisan mıdır, lehçe midir, nedir?
- Lazca İngilizce, Fransızca gibi kendi başına bir dildir. Ne başka bir dilin lehçesi ne de birçok dilin karışımıdır. Dilbilimciler, Lazca’nın kökenini binlerce yıl geriye götürüyor. Alfabesi, sözlüğü, grameri, masalı, edebiyatı olan bir dil. Ama ne yazık ki, Lazca’nın apayrı bir dil olduğunu bilmeyen pek çok insan var Türkiye’de.
"Celdum, cittum, cezdum" bunlar Lazca değil mi yani?
- Değil. Bu, Türkçe’nin Karadeniz şivesindeki konuşma biçimi. Bir Laz, Lazca konuşurken ’celdum, cittum’ demez. Çünkü Lazca’da gel, ’moxti’ demek. Geldim, ’komopti’ demek. Gittim, ’mendapti’, gezdim ise ’kogopti.’ Gördüğünüz gibi, alakası yok...
Türkiye’de yaşayan Lazların her birinin Lazca adı, soyadı var mı?
- Var. Ama kimliklerinde yazılı değil. Müslüman olduktan sonra isimleri değiştiği için, artık bu soyadlar pek bilinmiyor, duyulmuyor. Ama yer isimlerinde, Lazca isim çok var. Fakat bu isimleri Lazca’nın fonetiği farklı olduğundan, Türkçe alfabeyle yazmak problemli. Bu yüzden pek çok Laz, son zamanlarda Türkçe alfabeyle yazılabilen kendi ürettikleri Lazca isimleri çocuklarına vermeye başladılar. Mesela ben ve eşim oğlumuza "bir ışık" anlamına gelen "Arte" adını verdik. Bir sürü güzel Laz ismi var: Şana (mutluluk tanrıçası, aynı zamanda alyans), Tanura (gün doğumu), Loya (tatlı), İrden (büyüyor), Tenda (ışığın kız kardeşi), Tutaste (ay ışığı), Gubaz (bir Laz kral adı), Evro (sıcak rüzgar) Teona (ışıklı yer) gibi...
Olağanüstü güzel isimler bunlar. Lazca’nın şu andaki durumu nedir?
- Ne yazık ki, yok olma tehlikesi altında. Son yıllarda Laz anne babalar "Türkçesi bozulmasın, okul yaşamlarında, iş hayatlarında sıkıntı çekmesin" düşüncesiyle, çocuklarına anadillerini öğretmiyorlar. Bu Lazlar arasında gönüllü, sistemli ve yaygın bir tutum. Asimilasyonun içselleştirilmesi de diyebilirsiniz.
Türkiye’de kaç kişi kaldı Lazca konuşabilen?
- 500 bin kişi. Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka’da yaşayanlar. Sadece 5 ilçe. Bir de Marmara Bölgesi’nde yaşayan 93 Harbi muhacirleri var.
Bir de Gürcistan’ın batısında yaşayan Hıristiyan Lazlar. Oradakilere Megrel deniliyor. Eğer anne babalar çocuklarına bu dili öğretmezse, birkaç nesil sonra dil ölümü kaçınılmaz olacak.
Lazların en belirgin özellikleri neler?
- Dik başlı, gururlu, pratik zekalı, yaratıcı ve çalışkandırlar. Yönetilmekten ve emir almaktan hoşlanmazlar.
Peki kompleksli bir millet midir?
- Tam tersine, hareketli, konuşkan, esprili ve çabuk düşünebilen hazırcevap insanlardır. Farklılığa çabuk adapte olurlar. Özgüvenleri yüksektir ve kendileriyle dalga geçerler...
Bu yüzden mi, başkaları hakkında değil de, hep Lazlar hakkında fıkralar üretiliyor?
- Bence öyle. Laz’a sormuşlar, "Laz olmasaydın ne olurdun?" diye. Düşünmüş, düşünmüş, "Vallahi, çok mahcup olurdum!" demiş...
Bugün İsmail Avcı ile başlıyoruz. Lazuri.com’un kurucusu. Lazca-Türkçe sözcüğün yaratıcısı. İşine tutkuyla bağlı biri. Bugünlerde Chivi Yayınları’ndan piyasaya çıkan 25 bin kelimelik sözlüğü oluşturabilmek için, 17 yıldır saha çalışması yapıyor. Köy köy, dağ dağ, mahalle mahalle geziyor. Şahane bir adam. Ondan öğrendiklerimi sizinle paylaşıyorum...
Lazlar neden farklıdır?
- Çünkü genetikleri farklı.
Genetikleri neden farklı?
- Yağışlı iklim, hırçın deniz ve aşırı engebeli coğrafya yüzünden. Bunlar ruh hallerimizi, becerilerimizi ve zekámızı fazlasıyla biçimlendiriyor. Zaten bu coğrafyada; pratik zekáya, çevikliğe ve çabuk karar alma becerisine sahip olmayan birinin neslini devam ettirmesi pek mümkün değil.
Burnu kemerli olmayan Laz yok mudur?
- Vardır elbette. Mesela, yeni doğan Laz bebekler! İşin esprisi bir yana, karikatürleştirilmiş Laz burnu, gerçeği yansıtmıyor. Bütün Lazların burnu kemerli değil. Çünkü Lazların tamamı tek bir etnik kökene sahip değil.
Peki bütün Lazlar, açık tenli ve mavi gözlü müdür?
- Evet. Kafkas halklarının belirgin fiziksel özelliklerini taşıyoruz, çoğunlukla açık tenli, açık renk gözlü, uzun boylu ve ince yapılıyız.
Karadeniz’in tamamı Laz mıdır?
- Yok hayır. Ama özellikle Doğu Karadeniz yerli halkının kökenini Lazlarla ilişkilendirmek tarihsel bir hata olmaz. Bir tarihçi der ki, "Doğu Karadeniz’in tarihi Bizans döneminde Hıristiyanlıkla birlikte Rumlaşmış, Osmanlı döneminde Müslümanlaşıp Türkleşmiş Lazların tarihidir."
Lazca bir lisan mıdır, lehçe midir, nedir?
- Lazca İngilizce, Fransızca gibi kendi başına bir dildir. Ne başka bir dilin lehçesi ne de birçok dilin karışımıdır. Dilbilimciler, Lazca’nın kökenini binlerce yıl geriye götürüyor. Alfabesi, sözlüğü, grameri, masalı, edebiyatı olan bir dil. Ama ne yazık ki, Lazca’nın apayrı bir dil olduğunu bilmeyen pek çok insan var Türkiye’de.
"Celdum, cittum, cezdum" bunlar Lazca değil mi yani?
- Değil. Bu, Türkçe’nin Karadeniz şivesindeki konuşma biçimi. Bir Laz, Lazca konuşurken ’celdum, cittum’ demez. Çünkü Lazca’da gel, ’moxti’ demek. Geldim, ’komopti’ demek. Gittim, ’mendapti’, gezdim ise ’kogopti.’ Gördüğünüz gibi, alakası yok...
Türkiye’de yaşayan Lazların her birinin Lazca adı, soyadı var mı?
- Var. Ama kimliklerinde yazılı değil. Müslüman olduktan sonra isimleri değiştiği için, artık bu soyadlar pek bilinmiyor, duyulmuyor. Ama yer isimlerinde, Lazca isim çok var. Fakat bu isimleri Lazca’nın fonetiği farklı olduğundan, Türkçe alfabeyle yazmak problemli. Bu yüzden pek çok Laz, son zamanlarda Türkçe alfabeyle yazılabilen kendi ürettikleri Lazca isimleri çocuklarına vermeye başladılar. Mesela ben ve eşim oğlumuza "bir ışık" anlamına gelen "Arte" adını verdik. Bir sürü güzel Laz ismi var: Şana (mutluluk tanrıçası, aynı zamanda alyans), Tanura (gün doğumu), Loya (tatlı), İrden (büyüyor), Tenda (ışığın kız kardeşi), Tutaste (ay ışığı), Gubaz (bir Laz kral adı), Evro (sıcak rüzgar) Teona (ışıklı yer) gibi...
Olağanüstü güzel isimler bunlar. Lazca’nın şu andaki durumu nedir?
- Ne yazık ki, yok olma tehlikesi altında. Son yıllarda Laz anne babalar "Türkçesi bozulmasın, okul yaşamlarında, iş hayatlarında sıkıntı çekmesin" düşüncesiyle, çocuklarına anadillerini öğretmiyorlar. Bu Lazlar arasında gönüllü, sistemli ve yaygın bir tutum. Asimilasyonun içselleştirilmesi de diyebilirsiniz.
Türkiye’de kaç kişi kaldı Lazca konuşabilen?
- 500 bin kişi. Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa ve Borçka’da yaşayanlar. Sadece 5 ilçe. Bir de Marmara Bölgesi’nde yaşayan 93 Harbi muhacirleri var.
Bir de Gürcistan’ın batısında yaşayan Hıristiyan Lazlar. Oradakilere Megrel deniliyor. Eğer anne babalar çocuklarına bu dili öğretmezse, birkaç nesil sonra dil ölümü kaçınılmaz olacak.
Lazların en belirgin özellikleri neler?
- Dik başlı, gururlu, pratik zekalı, yaratıcı ve çalışkandırlar. Yönetilmekten ve emir almaktan hoşlanmazlar.
Peki kompleksli bir millet midir?
- Tam tersine, hareketli, konuşkan, esprili ve çabuk düşünebilen hazırcevap insanlardır. Farklılığa çabuk adapte olurlar. Özgüvenleri yüksektir ve kendileriyle dalga geçerler...
Bu yüzden mi, başkaları hakkında değil de, hep Lazlar hakkında fıkralar üretiliyor?
- Bence öyle. Laz’a sormuşlar, "Laz olmasaydın ne olurdun?" diye. Düşünmüş, düşünmüş, "Vallahi, çok mahcup olurdum!" demiş...
26 Temmuz 2007 Perşembe
TURKIYE'NIN HARIKA YERI
Süleymaniye Cami: Mimar Sinan’ın yedi yılda yaptığı şaheser
İstanbul’un en görkemli camiini Mimar Sinan’a Kanuni Süleyman ısmarladı. 1550-1557 arasında tamamlandı. Avluyu çevreleyen büyük komplekse okullar, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, hastane ve dükkánlar yaptı. Süleymaniye’nin dış güzelliğini en iyi biçimde görmek için uzaktan, Haliç’in Galata kesiminden bakmak gerekiyor. Dört minaresi olan caminin esas mekánını büyük bir kubbe örtüyor. İçerideki en göz alıcı yer, mihrap duvarındaki renkli motiflerle süslü vitraylar. Arka avlusunda Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın türbeleri bulunuyor. Bir uçtaki mütevazı mezar ise Mimar Sinan’a ait.
Çanakkale ve İstanbul Boğazları: Bir milyon yıl önce de önemliydiler
Özcan Yüksek, "Boğazlar stratejik ve güzeldir ama dünyada arka arkaya iki boğazın örneği yok" diyor. Asya ile Avrupa kıtası boğazlarda birleşir, iki iç deniz; Karadeniz ve Akdeniz boğazlarla birbirine bağlanır. Tarih boyunca Afrika ve Asya’dan gelenlerin Avrupa’ya geçme yolları olur.
Aspendos Antik Tiyatrosu: Akustiği hálá bir sır
Aspendos, Antalya-Serik’in 8 kilometre doğusunda, M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulan bir Antik Çağ kenti. Önemli bir ticaret yolu üzerinde olduğu ve Köprüçay Irmağı ile limana bağlandığı için her çağda ele geçirilmek istenen bir kent. Buradaki açık hava tiyatrosu. Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında Mimar Zeno tarafından 2. yüzyılda yapılmış. 17 bin kişilik tiyatronun mimari özelliğiyle sağladığı mükemmel akustik hálá bir sır. 13. yüzyılda Selçuklular burayı kervansaray olarak kullanmış ve bir kemerle kuzey tarafını sağlamlaştırmışlar.
Ağırnas Mimar Sinan Evi: Doğduğu evden ilham aldı
Mimar Sinan, 1489’da Kayseri’nin Melikgazi İlçesi’ne bağlı Ağırnas Beldesi’nde doğdu. Doğduğu ev, Ağırnas Belediyesi ile ÇEKÜL Vakfı’nın işbirliğiyle restore edildi, 9 Nisan 2007’de ziyarete açıldı. İki katlı evin altında yedi kat aşağıya inen yeraltı şehri bulunuyor. Evin orta katı 1939, üst katıysa 1951’de tamamlanmış, bu görünenin altındaysa Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinin izleri birbirini izlemekte. Faruk Göksu "Ermeni klasik mimari eseri olan Ağırnas yerleşiminde müthiş taş kemerler var. Sinan’ın bu kemer ve taş iş işçiliğinin içinde büyümesinin, mimarlığında çok etkili olduğu söylenir. ÇEKÜL Vakfı restore etmeseydi, bu şaheser ortaya çıkmayacaktı" diyor.
Pokut Yaylası: Doğu Karadeniz yaylalarının en güzeli
Jüri üyemiz Nergis Yazgan’ın önerilerinin başında Pokut Yaylası vardı. Yazgan için Pokut, Doğu Karadeniz yaylalarının en güzeli ve bozulmamışlarından. "Bitki örtüsü çok çeşitli. Yürüme yolu da var. Tipik yayla hayatını barındırıyor. Yayla evleri ananevi haliyle kalmış ve Çamlıhemşinliler hálá kullanıyor. Asfalt yol yapılmamalı. Çünkü Ayder, bu yüzden betonlaştı, bozuldu" diyor. Pokut sırtının güney yamacına kurulmuş yayla evleri, zaman zaman Meğo ve Ayder Vadisi’ne biriken yer dumanı sayesinde bulutların üzerine dizilmiş inci tanelerini andırıyor.
Divriği Ulu Cami: Mukaddes Emanetler gibi saklanmalı
UNESCO’nun 1985’te Dünya Mimari Mirası’na dahil ettiği Sivas-Divriği Ulu Cami, 1228’de Mengücekoğulları hükümdarı Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından yaptırıldı. Başmimarı Ahlatlı Hürremşah. Bitişiğindeki Darüşşifa (hastane) ise Ahmet Şah’ın eşi ve Behram Şah’ın kızı Melike Turan Melek tarafından yaptırıldı. Hastanede ruh hastalıkları müzik ve su sesiyle tedavi edilirdi. 16 sütunlu cami, 23 tonoz ve iki kubbe ile örtülü. Mihrabın biçim ve bezemelerinin Anadolu’da başka örneği yok. Türkiye’nin restorasyon duayeni Doğan Kuban, Ulu Cami’ye 40 yılını vermiş. "Eşi yok. Heykel gözüyle bakmak lazım. Müzeye kaldırılması gerekiyor ama sığmaz. Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler gibi saklanmalı."
Nemrut Dağı: En muhteşem gün doğumu
Adıyaman’ın Kahta ilçe sınırları içindeki Nemrut Dağı, dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gün doğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası olarak ilan ettiği Nemrut Dağı, Kommagene Uygarlığı eserleriyle Türkiye’nin en önemli milli parklarından. Dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü, Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor. Helenistik dünyadan günümüze ulaşan en önemli ve zengin anıtlardan.
Hasankeyf: Bilim ve kültür merkezi
Bir zamanlar bölgenin bilim ve kültür merkezi olan Batman-Hasankeyf, sahip olduğu zengin tarihsel yapılar nedeniyle 1981 yılında sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştı. 2006 yazında temeli atılan Ilısu Barajı sularının altında kalma tehlikesi altında. Sadece tarihi kale ve 7 bin mağara sular altında kalmayacak. Yerleşim bölgesi ve Hasankeyf’in simgesi haline gelen Dicle Nehri üzerindeki 12. yüzyıldan kalma Ortaçağ’ın en büyük taş köprüsünün, Raman Dağı eteğine taşınması planlanıyor. Bugün bile bazıları mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağara, insanların çok eski çağlarda yerleştiklerini gösteriyor.
Ayasofya: Kubbesi 900 yıl taklit edilemedi
Dünyanın 8. harikası olduğu söylenen, 532’de inşa edilen Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’daki şaheseri, günümüze gelen ender eserlerden. Dış görünüşünün aksine içi, saray gibi görkemli ve göz alıcı. Bizans döneminde çok büyük onarımlar gören, iki kez yeniden yapılan Ayasofya’yı, 16. yüzyılda Mimar Sinan ile 19. yüzyılda Fossati Kardeşler restore etti. 916 yıl başkilise, 477 yıl cami olan Ayasofya, Atatürk’ün emriyle müze yapıldı. 1930-1935 arasında ortaya çıkarılıp temizlenen mozaikler de Bizans ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan muhteşem mimarisiyle en çok ziyaret edilen müzelerimizin başında geliyor
Kapadokya: Başka bir gezegen gibi
Persçe’de Güzel Atlar Ülkesi demek olan Kapadokya, Joost Lagendijk için bu dünyaya ait değil. Adeta fantastik bir heykeltıraşın elinden çıkmış bir hayal dünyası. Arhan Kayar ise hem tarih hem de coğrafi bakımdan enteresan buluyor. Ara Güler, "Kapadokya öyle bir yer ki kendini dünyadan başka bir yerde hissediyorsun. Aydaymışsın ya da günün geç saatlerinde ruhlar dolaşıyor gibi etrafında. Kendinizi orada yalnız hissetmezsiniz. Sanki o ruhlar, peribacalarının içindeki kiliselere çağırır. Gizemli bir gezegendir" diyor. Volkanik faaliyetler ve erozyon sonucunda oluşan peribacaları, ilk Hıristiyanların sığınağı oldu. İşlenmesi çok kolay olan kayaların içine kazılan mağara kiliselerde birbirinden güzel fresklere rastlıyorsunuz.
23 Temmuz 2007 Pazartesi
Turkish PM vows to pursue reform, safeguard secular fabric after poll victory
ANKARA (AFP) — Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan vowed to safeguard the Muslim country's secular fabric and pursue reforms after his Islamist-rooted ruling party won a resounding election victory on Sunday.
It was a moment of glory and vindication for Erdogan who had called the snap poll after the secularist opposition in parliament blocked his Islamist-rooted Justice and Development Party (AKP) from electing one of its own as president.
The crisis in April and May was deepened by a menacing military statement and mass anti-government demonstrations accusing the AKP of seeking to erode Turkey's fiercely-guarded secular system.
But on election day, Erdogan's governing party, which has its roots in a now-banned Islamist movement, won 46.8 percent of the vote — more than double that of its nearest rival, according to unofficial results.
"Our democracy has successfully passed a test... Our unity, democracy and the republic have emerged stronger from the ballot box," Erdogan told cheering supporters outside party headquarters under a shower of fireworks.
"We will never make concessions from the basic principles of the republic," he said.
"We will pursue economic and democracy reforms with determination." With turnout above 80 per cent, the AKP's vote share was the largest for any single party since 1969 and should translate into 340 seats in the 550-member parliament.
Turkish newspapers Monday were almost unanimous in ascribing the AKP's success in large part to a public rejection of military meddling in democratic politics.
Erdogan faced the worst crisis of his career in April when an opposition boycott prevented his closest aide, Foreign Minister Abdullah Gul, from almost certain election to the presidency.
The crisis climaxed as the powerful army warned in a stiff statement that it stood ready to step in to protect the secular system and millions of Turks took to the streets to demonstrate against the prospect of an AKP president.
"The people do not like governments that quarrel with the soldiers, but the people also do not like military intervention," the mass-circulation Hurriyet said.
"The nation says the last word," said the moderate Islamist Zaman.
The AKP has disowned its Islamist roots, pledged commitment to secularism and carried out far-reaching economic and democracy reforms that ensured the start in 2005 of Turkey's membership talks with the European Union.
It dismisses opposition accusations that it has a secret Islamist agenda as "scaremongering" to curb the party's rising popularity.
Erdogan's campaign focused on his party's impressive economic achievements since it swept to power five years ago.
His government has drastically reduced inflation, maintained strong growth and attracted record foreign investment with a strong privatisation drive.
It has also won credibility for easing access to medical care, providing free textbooks for schoolchildren and building cheap lodgings for the poor.
"The AKP's economic success was the key factor in its victory," economist Eser Karakas said.
The main opposition Republican People's Party (CHP) finished second Sunday with 20.6 per cent of vote and 110 seats, according to unofficial results. The right-wing Nationalist Action Party (MHP) was third with 14.3 per cent and 72 seats.
No other party passed the 10-per cent national threshold needed to enter parliament, but 28 independent candidates won seats, 24 of them Kurds campaigning for broader rights for their sizeable community.
Erdogan has said he will seek a compromise in the presidential election, but insists that the candidate must be from his party.
It was a moment of glory and vindication for Erdogan who had called the snap poll after the secularist opposition in parliament blocked his Islamist-rooted Justice and Development Party (AKP) from electing one of its own as president.
The crisis in April and May was deepened by a menacing military statement and mass anti-government demonstrations accusing the AKP of seeking to erode Turkey's fiercely-guarded secular system.
But on election day, Erdogan's governing party, which has its roots in a now-banned Islamist movement, won 46.8 percent of the vote — more than double that of its nearest rival, according to unofficial results.
"Our democracy has successfully passed a test... Our unity, democracy and the republic have emerged stronger from the ballot box," Erdogan told cheering supporters outside party headquarters under a shower of fireworks.
"We will never make concessions from the basic principles of the republic," he said.
"We will pursue economic and democracy reforms with determination." With turnout above 80 per cent, the AKP's vote share was the largest for any single party since 1969 and should translate into 340 seats in the 550-member parliament.
Turkish newspapers Monday were almost unanimous in ascribing the AKP's success in large part to a public rejection of military meddling in democratic politics.
Erdogan faced the worst crisis of his career in April when an opposition boycott prevented his closest aide, Foreign Minister Abdullah Gul, from almost certain election to the presidency.
The crisis climaxed as the powerful army warned in a stiff statement that it stood ready to step in to protect the secular system and millions of Turks took to the streets to demonstrate against the prospect of an AKP president.
"The people do not like governments that quarrel with the soldiers, but the people also do not like military intervention," the mass-circulation Hurriyet said.
"The nation says the last word," said the moderate Islamist Zaman.
The AKP has disowned its Islamist roots, pledged commitment to secularism and carried out far-reaching economic and democracy reforms that ensured the start in 2005 of Turkey's membership talks with the European Union.
It dismisses opposition accusations that it has a secret Islamist agenda as "scaremongering" to curb the party's rising popularity.
Erdogan's campaign focused on his party's impressive economic achievements since it swept to power five years ago.
His government has drastically reduced inflation, maintained strong growth and attracted record foreign investment with a strong privatisation drive.
It has also won credibility for easing access to medical care, providing free textbooks for schoolchildren and building cheap lodgings for the poor.
"The AKP's economic success was the key factor in its victory," economist Eser Karakas said.
The main opposition Republican People's Party (CHP) finished second Sunday with 20.6 per cent of vote and 110 seats, according to unofficial results. The right-wing Nationalist Action Party (MHP) was third with 14.3 per cent and 72 seats.
No other party passed the 10-per cent national threshold needed to enter parliament, but 28 independent candidates won seats, 24 of them Kurds campaigning for broader rights for their sizeable community.
Erdogan has said he will seek a compromise in the presidential election, but insists that the candidate must be from his party.
18 Temmuz 2007 Çarşamba
16 Temmuz 2007 Pazartesi
VATANDAS GOREVINI YAP!!!
2002 seçiminde 12 milyon seçmen oy kullanilmamistir.Lütfen sağduyulu davranalım ve seçme hakkımızı kullanalım.Eğer nerede oy kullanacagımı bilmiyorum diyorsanız,aşağıdaki linke tc kimlik numaranızı girmeniz yeterli olacak.Yarınların daha güzel olması için,haksızlıklara son vermek için herkesi sandık başına davet ediyoruz.
http://www.ysk.gov.tr/ysk/secmenBilgi.jsp
faydalı linkler bölümünden de secim yeri öğrenme başlığıyla direkt bağlantı kurabilirsiniz.
4 Temmuz 2007 Çarşamba
3 Temmuz 2007 Salı
Yaz diyetlerinin vazgeçilmezi karpuz
Beslenme ve diyet uzmanlarının yaz diyetlerinde sık yer verdiği karpuz, düşük kalori değerinin yanı sıra çeşitli kanser türlerine karşı etkili maddeler içermesiyle de doktorlarca tavsiye ediliyor.
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi beslenme ve Diyet Uzmanı Erkan Erdal, bol miktarda C vitamini barındıran karpuzun aynı zamanda antioksidan özelliği olduğunu ve çeşitli kanser türlerine karşı etkili olan betakaroten içerdiğini kaydetti.
Karpuzda bulunan yüksek miktarda potasyumun ise kalp fonksiyonlarının ve kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olduğunu ifade eden Erdal, aynı zamanda iyi bir lif kaynağı olduğu için karpuzun bağırsak hareketlerini de düzenlediğine dikkati çekerek, bağırsak kanserini önlemede de karpuzun rol oynadığını söyledi.
ÇEKİRDEKLERİ DE YARARLI
Karpuz çekirdeklerinin de içinde bulunan ''cucurbocitrin'' adlı maddenin kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu ifade eden Erdal, çekirdeklerin içinde yer alan bu maddenin böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesine de yardımcı olduğunu kaydetti.
Erdal, karpuzu yaz aylarında hazırladıkları diyet programlarına mutlaka dahil ettiklerini belirterek, ''Yağ ve kolesterol içermediğinden ve kalorisi düşük olduğundan, yaz aylarında yapılan diyetlerde karpuzun özel bir yeri var'' diye konuştu.
Kalorisinin düşük olmasına karşın, karpuzun ''sınırsız'' tüketilmesinin de söz konusu olmadığını belirten ve diyet yapanları tüketecekleri karpuzun miktarının ölçülü olması konusunda uyaran Erdal, orta büyüklükte bir karpuzun 8'de bir diliminde yaklaşık 45 kalori olduğunu ifade ederek, bu miktarın bir porsiyon için yeterli olduğunu kaydetti. Karpuz seçerken olgun, koyu renkli çekirdekli olmasına dikkat edilmesi gerektiğini anlatan Erdal, karpuzun çekirdeklerinin kurutulup ezilerek yenilebileceğini söyledi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)